1 Nisan 2009 Çarşamba
"Ain't No Sunshine" dinler iken...
Gelsen, görsen, ye/n/sen şaşardım. Bir silgim olsa ya, çizgileri silsem haritalardan ve alınlardan... Zamandan mekandan çıkarıp olaylara düğümlesem beyinleri, ve öylece oynasak rollerimizi. Bir kara tahta ve bir beyaz yatak düşledim; yataktan parmak parmak beyazlık alıp tahtayı doldurmak istedim. Silgim ve beyaz yatağım... Sonsuzluğumuz, ölümsüzlük değil ama, saf(sadece anlamında) sonsuzluğumuz yatakta, elimde silgi, parmağıma bulaşan bir damla beyazlık, tepemde tahtada bir telefon numarası. İstedim...
Ain't no sunshine when she's gone.
It's not warm when she's away.
Ain't no sunshine when she's gone
and she's always gone too long
anytime she goes away.
Wonder this time where she's gone,
wonder if she's gone to stay
Ain't no sunshine when she's gone
and this house just ain't no home
anytime she goes away.
And I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know,
I know
Hey, I ought to leave the young thing alone,
but ain't no sunshine when she's gone,
ain't no sunshine when she's gone,
only darkness everyday.
Ain't no sunshine when she's gone,
and this house just ain't no home
anytime she goes away.
Anytime she goes away.
Anytime she goes away.
Anytime she goes away.
Anytime she goes away.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 Yorum:
Yorum Gönder