Pages

30 Ekim 2009 Cuma

Duvar Yıkıcı


Duygularından arındırılmış bedenler, sayamadığım kadar fazlalar. Nedensiz alkışlar, çığlıklar... Bir zamanlar aralarında olduklarıma bu kadar uzaktan bakışlarım boşa değil. Kötü, karanlık, boş olmamalı günler; eğlendi gösterip içini karartmamalı gençlik. Biraz samimiyet(yine her zamanki gibi) her şeyi çözmeye yeterli. Kimse tek başına güçlü değil, ama kişi bunu bilmeli. Her zaman birilerine ihtiyaç duyduklarının farkında olmalı insanlar. Davranışlarına uzaktan bakabilmeli, evet aslında yapıyorum. Dar alanda geniş mekanlar yaratmalı insan kendine. Dans etmeli; şu anda edemesem de -ki çeşitli sebepleri var- sarhoş olunmalı kesinlikle. İnsanlar seni bilebilmeli, şeffaf olamıyorsan bunu alkol senin için yapmalı. Sevişmeli bol bol...


Bu dar yerde en geniş alana sahip olan benim. Oha yine başladım megalomanlığa ve ukalalığa. aman, böyle mutluyum; yalnız, sarhoş, yazıyorum. Üreten tek insanım burada. Eh evet farklıyım ürettiğim bi boka benzemese de, yaramasa da; farklı olma hissi yetiyor. İşte bu hissi bilseydin, gözün kapalı bana "git" derdin.

Kendini mutlu edebilen bir insanım. Cidden de oluyorum, bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji, aynı anda bu sönüklük yalnızlıktan kaynaklanan... Bunu bilsen, inan derdin ki "Simay, değişimi görüyorum ve adına mutlu oluyorum." Bunu söylediğin an dünyanın en iyi hisseden insanı olacağımdan şüphe duyma. Yanına gelmek için sabırsızlanıyorum aşk. Ama benimle olamayacak kadar hayattasın şu anda. Hayatın sona erdiğinde yanındayım. Her şeyim sensin, sen özelim...

The Wall Rock Bar
25.10.09
00:25

En yoğun hislerimle girdiğim ölümün gerçekliğim oldu ertesi gün. Ölümü ilk hissediş, uzun zaman sonra ilk duam...

18 Ekim 2009 Pazar

Beni Duyan Mısın?


İnsanlar beni, "Evet, hep mutlu olabilen kız bu." diye tanıtırken şimdiki halime bak! "Çok mutsuzsun yavrum", "Öf ne düşüncelisin, ne derdin var böyle?" diye laf atıyor şimdi sokaktaki insan. Benim bu görüntümün sen de farkında olmalısın aslında. Bunu bana nasıl yakıştırıyorsun da beni üzmeye devam ediyorsun? Seni huzursuz edebilecek her şeyden sakınıyorum. Ben, "Şuraya gitmek istiyorum, gidebilir miyim?" diyecek bir insan değilim. Başına buyrukluğum değil bu, özgürlüğüm. Üzmekten çekinerek özgürlüğümü kısıtlıyorum. Yıllardır kimseye hesap vermeden (ailem dahil) istediğim zaman istediğimi yaptım. Bana zarar getirmeyeceğini bildiklerimiyse hiç düşünmeden yaptım. Benim hayatımı benden çalan Ali'yi zor da olsa çıkardım hayatımdan. Artık aptal aşık değilim. Yeter ki senle olayım düşüncesiyle kişisel tatminimi ikinci, hatta var olmayan bir plana atamam - ki kişisel tatmin, üzerine yaşadığım, mottom haline gelmiş bir kavram. (Sanmıyorum ama burada yazdıklarımı okuduysan anlamışsındır.)


Eminim hemen bugünkü örneği verip misilleme yapmaya da kalkarsın. Benimki dayanağı olan, senin de hak verdiğin, gerçeklere dayalı bir huzursuzluk ama. Olan şeyler var ve bunlar rahatsızlığımın mantıklı sebepleri haline geliyor. (Karşılıklı mantıklı olduğunu düşündüğümüzü sanıyorum.) Bu tamamen başkasının senin üzerine benim adıma yapıştırdığı bir huzursuzluk. Başkalarının hareketlerinden onların yanındayken bile sorumlu olmayı sevmezken, yalnızken de bununla yüzleşmek zorunda kalmak çileden çıkarıyor. İnan zamanım küfrederek, lanet okuyarak geçiyor. Memnun değilim, memnun değilsin; mutlu değilim, mutlu değilsin. Harekete geçmenin ya da frene basmanın tam vakti olduğunu düşünüyorum. Bu onun süreci ve umarım her ilişkide vardır bu süreç. Burada yalnız olduğumu düşünmek iğrenç olurdu.

İçim, dışım, her yerim "çabala" diyor. Vücudum, kaslarım, gözlerim ve artık aşağı düşüp öyle kalan dudaklarımsa aksini. "Artık bitsin ve gevşe. Seni senden edecek her şeyi bitir!!" diyor. Seni çok fazla seviyorum. Hep derdim ki kalbin sevgiyle alakası yok; her şey beyinle alakalı. Tamam, hala aynı şekilde düşünüyorum. "Seni kalpten seviyorum" diyemem, komik olur; ama seni her gördüğümde, duyduğumda, nefesini kulağımda her hissettiğimde, yani var olduğun her anda kalbim bi acayip titriyor. Beni üzdüğündeyse sana her baktığımda ve düşündüğümde sanki birileri kalbime sürekli yumruk atıyor gibi hissediyorum. Bu hissi sevmiyorum doğal olarak. Dış etkenleri (içkiyi, Ali'yi, Buket'i, Mesut'u...) o kadar önemli kıldık ki, ilişkiyi iki kişinin dışına o kadar çıkardık ki birbirimize ulaşamadık. İletişimi kopardık, paylaşımımızı bunlara ayırıp kendimizden de birbirimizden de bihaber kaldık. Hayat çok zor, omuzlarımıza birbirimizin sorumluluklarını da almayacaktık. Ne kadar seversek sevelim gittiği yere kadar gidecekti. Bir şeyleri mantığımız almadığı anda geri adım atacaktık. Büyüdük dedik, yapmayacağımız, artık uğraşmak istemediğimiz şeyleri sıraladık. Şimdi hepsini yapıyoruz ve yapılanı sineye çekiyoruz. Büyümemişiz işte!

Bana, "Beni aldatmazsan her şey çok güzel olur, ölene kadar severim ben seni." dedin. Şimdi seni aldatmayacağımı biliyorsun, isteklerinse huzursuzuk ve kısıtlama getirerek büyüyor. Artık söyleyecek bir şey bulamıyorum; tekrar etmekse en sevmediğim, biliyorsun. Yoruldum ve sıkıldım. Seni çok seviyorum ve mutsuzum. Kısacası...

17 Ekim 2009 Cumartesi
23:30
İstiklal Caddesi

Related Posts with Thumbnails