Bir haftaya yaklaşmış yazmayalı. Şehir değiştirdim bu arada, oy kullandım.(benimki işe yaradı ama İstanbul yitmiş gitmiş yine) Geldiğimdeyse değişen bir şey olmadığını gördüm. Zaten sırf ben sınırlarından çıkıp tekrar sınırlarına girdim diye büyük değişiklikler olmasını beklemek saçma. Bendeyse değişim sürekliliğini koruyor. Her gün her an farklı ve coşkulu duygulardayım. Bazen bu kadar sınırları zorlamak tedirgin ediyor(şimdi de o anlardan aslında); hislerime hakimim elbette, kontrolden çıktığım anlar çok az. Yine de korkuyorum hepsi rüyaysa diye. Tüm bu mutluluğum böyle iki bira bile olsa içtiğim günlerde kaybolacak, böyle yalnızlık çökecek üstüme diye. Ölüm korkusuyla karışık yalnızlık korkusu. Korkusu değil, yalnızım zaten, rahatsızlık diyelim. Ölümden korkmayalı da çok olmuştu, ölümle konuşmak rahatlatıyordu, sadece bana arkadaş olmadığını bilmek yine tedirgin etti. Noluyor bana ya? Mutluyum işte. Yine blues dinliyorum, hafiften sallanıyorum sandalyemde, boyun hareketleri de tamam, oh. :) Mis gibi bir hava var dışarıda, camımı açmış birileri, olsun iyi geldi. Ölüşten ve oluştan bahsetmeli, biraz daha içmeli denizi bile sıvı olmasına rağmen kıskandırarak, havayı karartmalı ölüşten bahsedip, aydınlanırken yine oluşu bilmeli. Gülüşü ve sevişi görmeli. Günler çabuk geçiyorsa biraz daha hızlandırmalı bunu. Bir yandan yanından geçip gidivermeli sen kalırken. Eteğinden tuttuğundaysa en güzel yerinden yakalamalı zamanı.
"Satan Reklam Yaratmak"ı aldım. Bilinmeyen geleceğimi şekillendirecek mi bakalım. Zaten okumam gerekenler dışında bir sürü kitabım var bekleyen, sabırsızlanıyorum hepsi için. Mecburiyetleri de olabildiğince uzak tutmalıyım sanırım.
İronin kime gülüm?(kıroymuşum ve de şakacı)
Bill Withers ne güzel söylemiş Let It Be'yi; o da ne güzel şarkıymış be, ne küçüktüm Beatles dinlemeye başladığımda! Olsun.
Günlerdir sarıp sarmalayan üşengeçlik bıraksaydı peşimi şimdi dans ediyor olurdum odamda, tek başıma, kafam daha güzel, bedenimi teslim ederdim duvarlara, halıya.
Peynir helvası yiyorum, sanırım en sevdiğim tatlı bu benim. Ahaha kendimi keşfetme günümmüş. Yok yok iyiyim, sadece tamamen insansız bir gün istiyorum, koşulacak boş caddeler, boğaz köprüsü, duran bir deniz üzerinde uzun bir yürüyüş. Zaman aksın ama hep, kaçıran kaçırsın, büyüyorum ben. Bilincinde olarak büyümek ne güzel, her an yenilenen hücreleri hissetmek, ölenleri uğurlamak, yine de yaşamak işte. Aman be ne güzel bir hayatım var, hatalardan arındırabildiğim.
Oh, rahatladım!
25 Mart 2009 Çarşamba
Bataklık Kuşu Yıkanırken
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 Yorum:
Yorum Gönder