16 Ocak 2014 Perşembe
Işıkmış, Ölümmüş, Midedeki Asitmiş
Bir yakınını kaybetmiş birini gördüm. Birilerini kaybetmiş bir sürü insan gördüm aslında. Birini, varlığıyla beni her an silkeleyip, ölümüyle cıva dolu bir kazana atıp kapağını kapatacak birini henüz kaybetmedim. Buna hazır da değilim. Ölüme hazır olmayı hiçbir zaman da anlayamayacağım. Mümkünmüş gibi, kendini hazırlasan iyi olur, diyenlerin yüzüne ekşi ekşi bakmaya devam edeceğim.
Kötü sonlu masal şuymuş;
Hepimizin genlerinde anne ve babamızdan gelen küçük bir ışık varmış. Bu ıslak ışık doğduğumuz anda gözlerimizin bir köşesine yerleşirmiş. Aslında aile bağı denen şey bu varlığını çoğunlukla hissedemediğimiz ışıkmış; hem bu küçük bir gözyaşıymış. Bu aile bağı içindeki biri hiçbir şeyini almadan mezar denilen deliğe girerken geride kalanların gözünden bu ışığı söküp alırmış. Gözümüzden binlerce damla arasından bu damla da kayıp gidermiş ve gidenin ayak bileğine bağlı bir şekilde toprağa karışıp kururmuş. O kadar çok ağlarmışız ki, damlaları ayırt edemezmişiz, gittiğini görmezmişiz. Işık, gidende kalırmış. Gidenleri kupkuru gözlerimizde ışık içinde canlandırmamız da bundanmış.
Ben bu ışığın sönüşünü gördüm birinin gözlerinde. Ölümün getirdiği o yutkunamama hissini gözle gördüm. "Canım yanıyor, tarifsiz bi' acı bu; bir parçamı alıp da gitti sanki," dediğinde o insanın ışığının çalındığını, ya da işte geri alındığını gördüm. Daha önce fark edemediğim o ışığı, sönüp gittiğinde anlayabildim. Mat renkli bir çift göz gördüm ve gerisine dayanamadım. Bir daha bakamadım. Bakabilecek kadar güçlü değilim. Çünkü ölümün, yakınımda ya da uzakta, bende yarattığı tek his korku ve hep öyle olacak. Ölüm karşısında yaptığım ve yapabileceğim tek şey gözlerimi sonuna kadar açıp dehşete düşmek olacak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 Yorum:
Yaşamak uğruna verdiğimiz kanlı savaşı kaybedeceğimiz kadar aşikar olan bir diğer şey ışığın ne kadar hızlı giderse gitsin asla sönmeyeceğidir.
Yorum Gönder