Daha açık nasıl söyleyebilirim bilmiyorum, hepinizden sıkıldım. Hayır istisnasız hepinizden sıkıldım, söyleyince de anlamıyorsunuz, boku çıkmış beyinlerin. Tık diye düğmenize basıp, hepinize kocamaan bir "yallah!" deyip koşarak uzaklaşmam lazım. Koşmam lazım. Ben koşardım, kaçardım noldu bana? İstanbul'da yaşıyor ve denizi göremiyorum. Okul bittiğinden beri tramvaya binemiyorum. Yanımda arkadaşım, sevgilim yokken deniz kenarında balık-ekmek yiyemiyorum. Şöyle sakince kahvemi çayımı alıp kitabımı okuyamıyorum. Rezil bi hayat dayatılıyor bize ve kabullenmiş çöküyoruz içine. Hepinize karışmış olmaktan sıkıldım. Sizden olmaktan sıkıldım. Deneyimlerime dayanarak fikir verdiğimde basit bir şekilde "Yine felsefe yapıyor" denmesinden sıkıldım. Basite indirgenmekten sıkıldım, ki burada dünyanın en ukala insanı sayarsan say beni, asla basit değilim, kolay değilim, ucuz ya da hafif değilim.
Atakan bugün "Sanki doğru düzgün bir şey yaşadın da konuşuyorsun." dediğinde canımı sıkan doğru düzgün bir şey yaşamamış olmam değildi mesela. Doğru düzgün insan ilişkileri yaşayamamış olmakla her zaman gurur duyuyorum. Beni şu halime getiren yanlış ilişkiler ve ilintilerdi zaten. Canımı sıkan böyle basit bir cümleyle özetlenmiş olmaktı. Bütün gün bunu düşündüm. Doğru düzgün bir şey yaşayıp yaşamadığımı düşünmedim hayır; kendimi de ara sıra böyle basite indirgeyip indirgemediğimi düşündüm. Evet basitleştiriyorum kendimi. Yaptığım işle, muhattap olduğum insanlarla, zorunluluklara bu kadar boyun eğmişliğimle ve o söylediğim kocaman lafların arkasında duramamamla basitleştiriyorum. İçimden gelen kahkahalarımla, mutlu ya da memnun olmak için çok büyük çaba sarfetmemle, bütün boktan taraflarına rağmen özgürlüğümle basitleştiriyorum kendimi.
Keskin fikirlerimle ve sözlerimle yanlış biliniyorum. Kendi doğrularımı savunurken bir yandan da kimseye kabul ettirmeye çalışmayacak kadar umarsız olmamla yanlış anlaşılıyorum. Ve yine de umrumda değil hiç birisi. Her zaman söylüyorum; benim derdim kendimle. Uzun zamandır da böyle. Bunun sonucu olarak da derdim var olmakla benim, sizden sıkıldığım kadar var olmaktan da sıkıldım. Hayır intihara meyil değil bu. ;)
Galata Köprüsü'nde bir erkek sevgilisine balık tutmayı öğretiyor. Akşam 7 civarında... Güneşi arkama alıp, çiftin arkasında durup balık tutmayı öğrendim, bir daha. Karışacak oldum sonra, daha önceden öğrendiklerimi satacaktım onlara. Kaya balığından başka bir şey tutamamıştım oysa. Enez'e gittim sonra, Eylül'e, son akşama... Daha neler neler. O çift hala önümde tabii, İstanbul'da bir gözüm ne de olsa; kız anlamıyor nasıl atması gerektiğini. Şikayet ediyorum, her zamanki gibi. Şikayet etmeye çok zaman ayırdığımın ve şikayet ederek yaşlandığımın farkında bile değildim o zaman. İçimde ezik bir sevgi var, içim acıyor çünkü salaktım. Şu herif bile nasıl sabırlı kıza karşı diye düşündüm sonra. Artık hiç sabrım yok diye geçirdim içimden. Bir şeyler olsun lütfen. Mucize beklemek de boştu sahi. Babamı aradım sonra. Yine yalnızlığımı paylaşıp üzdüm belki onu da. Bir yandan balıkçı çifte baktım, ama sadece baktım öyle, Enez'den de döndüm. Burası gerçek diye suratıma suratıma vurdum, bu yaşadığın gerçek; bunu unutma. Ama doğru değil, bu hayat doğru değil. Anneme söyledim sonra bunları, bir yanlışlık var, böyle olmaz, dayanamıyorum böyle mal mal yaşamaya dedim. Ben boş insan değilim anne, bu haksızlık. Yanlış yerdeyim. Ve sonra cevap geldi annemden, vurucu ve aynı zamanda gurur verici bir söz;
"Çok daha kötülerini yaşadın kızım sen, biz sadece bi kısmını biliyoruz da sen kim bilir nelere göğüs gerdin. Hepsinin farkındayız biz, elimizden gelen bi şey yok ama sen çıkıyorsun içinden. Gittikçe azalıcak kızım, yine azalıcak, sabret."
%99'unu anladım, bitirmedim bitiremem de ama anladım etrafımda dönenleri. Ukala bokun tekiyim belki ama artısını eksisini bilen bi mahlukat oldum işte en azından. Senin burada ne işin var diyerek ağlayabiliyorum aynaya bakıp, etrafıma konunun uzmanı gibi kafamı gereğinden fazla dikip aforizmalar da saydırabiliyorum. Değişiyorum, her gün değişiyorum işte. Bir daha da asla değişmem ben demedim.
Bu arada, doğru düzgün olmayan şeyler yaşadığım kadar doğru düzgün şeyler de yaşadım ya. İçimde kalmasın, söylim dedim. Zira intihar etmiştim şimdiye öyle olmasa. Ancak neler yaşadığım değil artık beni bağlayan, daha önce de dediğim gibi yaşadıklarımı geride bırakıp yol kenarında dinlenme evresindeyim. Yine memnun değilim de bugün ayrı bi mutsuzum be canım.
9 Mayıs 2011 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 Yorum:
kolay değil elbette karşı koymak
yüzün küçülürken aynalarda yaşama karşı, bir avuç gelen yüreğinle..
kolay değil elbette gece büyürken
ayın çevresinde katlanarak acı da çekeceksin, korku da duyacaksın
ezilecek sesin
herşeye göğüs germesini ögrenip sevgilim
insanları seveceksin!
İskender bana musallat olmuş. Seni gene hiç sevmiyorum İskender, hiç!
iskender'i sevme de,yaşadığın hayatın istediğin hayat olmadığını bilmek beni bile üzüyor aslında.Olmak istediğin insan olamamak,yapmak istediklerini yapamamak ki okadar isterken,sana inanılmaz rahatsızlık vericek olandır.üzülmeni istemem hiç.gerçekten.
ilginc blog icin tesekkur
Kaç yaşındasın nesin hiç bilmiyorum fakat. Bi kaç laf edicem. Yazdıklarının içinde Varoluş sıkıntısı yaşayan bi insan gördüğüm için.
Bu bahsettiğin "bulantı" yla doğuyoruz. Herkes buna dahil- fakat asıl problem farkındalık'la baş gösteriyor. Biraz farkında bi insan olunca bu bulantı ve baş dönmesinden şikayetci oluyoruz. Eğer kanser olduğunun farkında değilsen zaten hayatın boyunca kaygılanmadan yaşayıp sonunda da ölüyorsun.
Asıl demek istediğim şu ki; Ne Zekisin ne Ukala ne de kadın olamayan bi dişi. Sadece birazcık farkındasın. Sadece biraz. Ama birazı bile öldürücü olabiliyor cinsel yolla bulaşan hayat denen hastalığın.
Yorum Gönder