Pages

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Ya Sinirden Ya Yüceliktendir Kafamın Tavanlara Vurması


Geçen kış bi yazı yazmıştım "kadın olamadım" diye. Yalan söyleyemediğim, vefalı olduğum ve ne kadar büyük konuşursam konuşayım arkasında durduğum için. Önüme gelenle yatmadığım, küçük hesaplar yapamadığım, küçük düşünemediğim, ağzım açık aptal aptal gülüp tanımadığım insanların kucaklarında oturamadığım için sanırım kadın olamadım demiştim.

Yok canım, kadın olan benmişim asıl. İyi, sağlam da bi kadın olmuşum esasında. Alkolik, psikopat bu adamı iyi ki sevgili yapmışım kendime zamanında. Ve iki yüzü de kokuşmuş insanların yapmacık sırıtışlarının altından esasında fışkıran sağlam kıskançlıklarına dayandırdığım mükemmel arkadaşlıklarım olmuş iyi ki.

Hiç pişman değilim, harcanan yıllarım ya da sinirlerim olsun. Hiç pişman değilim şu anda. Çok sinirliyim ve içime girip mideme baskı uygulayan o yumruk beni kendime getiriyor daha çok. Şükür ediyorum küfürlerimin yanında. İyi ki buradayım, iyi ki. Nasıl da kurtardım paçamı, oha!

Ukalalığım tuttu, ne muhteşem bi insan oluyorum ben böyle boktan sinirler yaşadıkça ya allah kahretsin!

Simay ne alemde diye merak edip buraya baktığınızda benim için küçük iğrenç bulantılar yaratan çok önemli tecrübeler olduğunuzu göreceksiniz sadece.

Bana yanlışlarıyla doğru olmayı öğreten eski dostlarıma ve beynini kısım kısım bira şişelerinde unutan Barış'a selam olsun!

25 Mayıs 2011 Çarşamba

En Güzel Tatillerin İnsanıyım; İşte Tatil Siparişim

Kafamda şöyle görüntüler var;
Sabah 6'da uyanıp denizde çığlık çığlığa oynayan bir Simay. 
Makineyi otomatiğe alıp milyonlarca fotoğraf çeken çekilen Simay.
Korkulacak kadar derin bi sessizliğin ortasında mimimimimi diye şarkı söyleyen, bir yandan kendini bulduğu bir iple sallayan Simay.
Bütün bir kış topladığı o iğrenç gazı sayfalarda kalemlerle çıkaran Simay.
Geride kalan bok İstanbul'a şişesini kaldırıp selam çakan Simay.
Ağaçlar arasında keşfettiği böceklerden korkan Simay.
Muhteşem müzikler eşliğinde muhteşem kitaplar okuyan ve zaten kaçarak geldiği buralardan da uçan Simay.
Gülen Simay.
Ağlayan Simay.
Yalnız Simay.
Oldukça memnun Simay.
Sorunlardan kaçan ama aynı hızda onlara geri döneceğini bildiği için bir yandan da kendine kızan Simay.
Yine çok bilmiş Simay, çok öğrenen Simay.
Simay hep aynı Simay ama uzaktaki Simay. Oh olsun!


Bana o yazdığım kampanyalardaki gibi maviyle yeşilin kucaklaştığı yerleri göstersin biri. Kimseler olmasın ama etrafta. Açık büfe sıraları, sidikli havuz keyifleri ve spa'yla yenilenme de olmasın. Böyle bi tatil istiyorum bu Temmuz işte. Çılgınlar gibi kafamı dinlemeliyim.

9 Mayıs 2011 Pazartesi

El Yakan Varlık


Daha açık nasıl söyleyebilirim bilmiyorum, hepinizden sıkıldım. Hayır istisnasız hepinizden sıkıldım, söyleyince de anlamıyorsunuz, boku çıkmış beyinlerin. Tık diye düğmenize basıp, hepinize kocamaan bir "yallah!" deyip koşarak uzaklaşmam lazım. Koşmam lazım. Ben koşardım, kaçardım noldu bana? İstanbul'da yaşıyor ve denizi göremiyorum. Okul bittiğinden beri tramvaya binemiyorum. Yanımda arkadaşım, sevgilim yokken deniz kenarında balık-ekmek yiyemiyorum. Şöyle sakince kahvemi çayımı alıp kitabımı okuyamıyorum. Rezil bi hayat dayatılıyor bize ve kabullenmiş çöküyoruz içine. Hepinize karışmış olmaktan sıkıldım. Sizden olmaktan sıkıldım. Deneyimlerime dayanarak fikir verdiğimde basit bir şekilde "Yine felsefe yapıyor" denmesinden sıkıldım. Basite indirgenmekten sıkıldım, ki burada dünyanın en ukala insanı sayarsan say beni, asla basit değilim, kolay değilim, ucuz ya da hafif değilim.

Atakan bugün "Sanki doğru düzgün bir şey yaşadın da konuşuyorsun." dediğinde canımı sıkan doğru düzgün bir şey yaşamamış olmam değildi mesela. Doğru düzgün insan ilişkileri yaşayamamış olmakla her zaman gurur duyuyorum. Beni şu halime getiren yanlış ilişkiler ve ilintilerdi zaten. Canımı sıkan böyle basit bir cümleyle özetlenmiş olmaktı. Bütün gün bunu düşündüm. Doğru düzgün bir şey yaşayıp yaşamadığımı düşünmedim hayır; kendimi de ara sıra böyle basite indirgeyip indirgemediğimi düşündüm. Evet basitleştiriyorum kendimi. Yaptığım işle, muhattap olduğum insanlarla, zorunluluklara bu kadar boyun eğmişliğimle ve o söylediğim kocaman lafların arkasında duramamamla basitleştiriyorum. İçimden gelen kahkahalarımla, mutlu ya da memnun olmak için çok büyük çaba sarfetmemle, bütün boktan taraflarına rağmen özgürlüğümle basitleştiriyorum kendimi.

Keskin fikirlerimle ve sözlerimle yanlış biliniyorum. Kendi doğrularımı savunurken bir yandan da kimseye kabul ettirmeye çalışmayacak kadar umarsız olmamla yanlış anlaşılıyorum. Ve yine de umrumda değil hiç birisi. Her zaman söylüyorum; benim derdim kendimle. Uzun zamandır da böyle. Bunun sonucu olarak da derdim var olmakla benim, sizden sıkıldığım kadar var olmaktan da sıkıldım. Hayır intihara meyil değil bu. ;)

Galata Köprüsü'nde bir erkek sevgilisine balık tutmayı öğretiyor. Akşam 7 civarında... Güneşi arkama alıp, çiftin arkasında durup balık tutmayı öğrendim, bir daha. Karışacak oldum sonra, daha önceden öğrendiklerimi satacaktım onlara. Kaya balığından başka bir şey tutamamıştım oysa. Enez'e gittim sonra, Eylül'e, son akşama... Daha neler neler. O çift hala önümde tabii, İstanbul'da bir gözüm ne de olsa; kız anlamıyor nasıl atması gerektiğini. Şikayet ediyorum, her zamanki gibi. Şikayet etmeye çok zaman ayırdığımın ve şikayet ederek yaşlandığımın farkında bile değildim o zaman. İçimde ezik bir sevgi var, içim acıyor çünkü salaktım. Şu herif bile nasıl sabırlı kıza karşı diye düşündüm sonra. Artık hiç sabrım yok diye geçirdim içimden. Bir şeyler olsun lütfen. Mucize beklemek de boştu sahi. Babamı aradım sonra. Yine yalnızlığımı paylaşıp üzdüm belki onu da. Bir yandan balıkçı çifte baktım, ama sadece baktım öyle, Enez'den de döndüm. Burası gerçek diye suratıma suratıma vurdum, bu yaşadığın gerçek; bunu unutma. Ama doğru değil, bu hayat doğru değil. Anneme söyledim sonra bunları, bir yanlışlık var, böyle olmaz, dayanamıyorum böyle mal mal yaşamaya dedim. Ben boş insan değilim anne, bu haksızlık. Yanlış yerdeyim. Ve sonra cevap geldi annemden, vurucu ve aynı zamanda gurur verici bir söz;

"Çok daha kötülerini yaşadın kızım sen, biz sadece bi kısmını biliyoruz da sen kim bilir nelere göğüs gerdin. Hepsinin farkındayız biz, elimizden gelen bi şey yok ama sen çıkıyorsun içinden. Gittikçe azalıcak kızım, yine azalıcak, sabret."

%99'unu anladım, bitirmedim bitiremem de ama anladım etrafımda dönenleri. Ukala bokun tekiyim belki ama artısını eksisini bilen bi mahlukat oldum işte en azından. Senin burada ne işin var diyerek ağlayabiliyorum aynaya bakıp, etrafıma konunun uzmanı gibi kafamı gereğinden fazla dikip aforizmalar da saydırabiliyorum. Değişiyorum, her gün değişiyorum işte. Bir daha da asla değişmem ben demedim.

Bu arada, doğru düzgün olmayan şeyler yaşadığım kadar doğru düzgün şeyler de yaşadım ya. İçimde kalmasın, söylim dedim. Zira intihar etmiştim şimdiye öyle olmasa. Ancak neler yaşadığım değil artık beni bağlayan, daha önce de dediğim gibi yaşadıklarımı geride bırakıp yol kenarında dinlenme evresindeyim. Yine memnun değilim de bugün ayrı bi mutsuzum be canım.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Sonradan Koyar


"Acaba yapmasa mıydım?" diye şüpheye düşmek yaptığın şeyin doğruluğundan ya da yanlışlığından bir şey götürmez. Ben doğru olanı yaptım, pişman olmayacağımı da biliyorum. Çok içten söylüyorum bunu. Şu an özlem, istek, sempati duysam da ileriyi gören lanet gözlerimiz var artık. Başıma gelmesi gereken şeyleri başıma getirdim ve artık başıma başka şeyler gelmesi gerekiyor diye ipin ucunu bıraktım sanırım. Belki de ipi yanlış yerinden tutuyordum. Bilmiyorum şu anda. Dün çok rahatlamıştım, şimdi biraz üzülüyorum. Sorunsuz bir hale sokmanın çok kolay olabileceği bir şeydi, hiç uğraşmadım. Doğrusu bu mu peki? Evet bu.

Onu diyorum işte. Yaşlandım, yaşlandık. Uğraşmak istemiyoruz. Garipseyince uzaklaşmayı seçiyoruz. Eskiden olsa çözmek için sorun yaratırdık, şimdiki boşvermişliğimizle sorun daha ortaya çıkmadan kaçıveriyoruz. Gücümüz kalmamış, ya da aksine öyle güçlenmişiz ki kesin kararlar verip uygulayabiliyoruz. Öyle güçlü olacak kadar çok insan tanıdık işte. Böyle de güçsüz olacak kadar az şey yaşadık. Bitmeyecek bir farkındalıkla kapanmayacak ağızlarımız şaşırmaktan. Yine aynı bilinçsizlikle bir işler karıştırıp sonunda memnun olamayacağız.

Şimdi üzülüyorum evet, çünkü teşekkür edilecek bir şey değil birilerinin hayatlarına dahil olmaya çalışmak.

Yıllardır tek başına mücadele veren cılız bir insan olarak o evsiz kalacağımı düşündüğüm anlardan birinde aşağıdaki sahneyi izlerken göğsünde çaktırmadan ağladığım adam, beni yalnızlığımla yanımdayken bile baş başa bırakabilen müthiş adam... Derinler daha renkli ve güzeldi esasında, kıyıda bizi bekleyen "sığ gerçekler" olmasaydı keşke.

Related Posts with Thumbnails