Blogumun ismine layık yaşıyorum bi süredir, direniyorum. Akıyorum, eriyorum; yine de dondurmaya çalışıyorum eriyen parçaları toparlayıp. Aynı şekli alamıyorum hiçbirinde ama olsun, en azından uğraşıyorum. Ağlamamak için mücadelem, ağlamam da ağlamamak için.
Gülelim istiyorum hep. Sulara, bulutlara tutacak kadar yakın olalım; üşüyeceksek de bi amacı olsun. Sonra içinde olduğumuz şu yarıştan kurtulalım; bakalım kim daha mutlu oluyor fesatlığından sıyrılalım.
Sinirlerim çok bozuk, farkındayım. Karın kaslarım öğretiyor her an bana bunu, yeniden ve yeniden. İlaç mı, konuşmak mı çözümü? Önemsiyorum artık. Çünkü tek varlığım aklım, kaybedersem çok utanırım kendimden. Elimde onu da tutamazsam bana yazık olur. Delirdim demiyorum, ben kalıtsal deliyim zaten. Ellerime tırnaklarımı geçirmiş bulmak istemiyorum kendimi. Kafamda kurmak istemiyorum her şeyi. Birini bir şeyle suçluyorsam, evet bu benim kuruntumdandır, çünkü insanlar benimle konuşmuyorlar. Ama biri de karşıma geçip "beni bununla suçlayamazsın, çünkü..." diyemiyor. Sonra zaten iplerini yavaş yavaş salıverdiğim aklım, kurduğunun doğru olduğunu sanıyor. Aman işte tamam deliyim, uğraşmasın kimse.
Bugün kendim için çok güzel bi şey yaptım. Ama Gülay'a ve Barış'a yüz yüze anlatmadan yazamam hiçbir yere. Gerçi heves kalmadı ama neyse, ben toparlarım yine. Bi insanı gülümsettiğime eminim, ve bunu görmeden yaptım, yani gülümsediğini görmedim ama gülümsediğinden eminim; çok güzel ya. Alaylı bi gülümseme de olabilir bu, gerçekten amacıma ulaştıracak şekilde bir gülümseme de olabilir, ama sonuçta gülümseme gülümsemedir işte.
9 Haziran 2010 Çarşamba
Regl Dönemindeki Kadına Dinletilen Blues Müziğin Afrodizyak Etkisi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 Yorum:
Yorum Gönder