Pages

30 Kasım 2010 Salı

Nazardan Çatlayan Kendileri


Kadın ya da erkek, anne ya da oğul, sevgili ya da arkadaş, ya da işte insan olan her kimse... Tek kişilik bir yatağa biriyle uzanıp az önce yaptıklarını ya da birazdan yapacaklarını umursamadan; üzerindeki kıyafetleri, akan makyajını, sigara kokan nefesini, darmadağan olan saçlarını düşünmeden, gözlerini kaçırmadan gayet rahat sohbet edebiliyorsan hayatında doğru giden bir şeyler var demek oluyor sanırım. Konu Haydarpaşa Garı'nın yanması, eski sevgilinin nişanlanması, uğradığın haksızlıklar ya da internette gördüğün komik bir video olabilir. O anda ne konuştuğunun farkında değilsen, sadece zamanın gidişine kendini kaptırdıysan ve evet gözlerini kaçırmadan ne olursa olsun anlatıp dinleyebiliyorsan; bir de en önemlisi de bunun olduğunun da farkında değilsen şanslısın. Şanslısın çünkü başka suretlerde aynayı bulmak o kadar da kolay bir şey değil. Başkalarıyla kendi kendine konuşuyormuşçasına içten konuşmak kolay değil.

Sen o suratı dağıtsan da, 10 parçaya bölsen de, o surat kan içinde kalsa da ya da tanınmayacak kadar şişse de bilirsin ki yine en rahat ona bakarsın. O suretten asla iğrenmez asla bıkmazsın. Taa ki kendinden iğreninceye, bıkıncaya kadar. O yüzden şimdi bunları düşününce artık üzülmüyorum benden neden tiksiniyordun bu kadar diye. Çünkü biliyorum ki senin derdin sadece seninle.

28 Kasım 2010 Pazar

Kırama Bacaklarımı


Ben yürümeyi severim kardeşim. Koşmayı, koşturmayı severim. Ben de yorulurum, yatar film izlerim, keyif de çatarım ama esasen ben yürümeyi severim. Ama öyle bankada işlerim olmaz, ya da başka bir yerlere yetişmem. Belki ilerlemem hiç, daire çizer dururum ama yürümeyi severim. Sabah olunca açık havada sandviç yemeyi krallara layık sofralara tercih ederim. Denizin üzerinde ya da karşısında olmayı yatağın içinde olmaya tercih ederim. (Tabii bu deniz manzaralı bir yatak odam olunca değişebilir. )Galata Kulesi'ni severim en çok da. Oturacaksam sırtımı ona yaslayarak oturmayı severim.

İç havasından çok dış havasını severim işte. Hepsi hava değil, yanlış! Bu memleketi sevmem, yanlış anlama sakın, ama bu memleketteyken dolaşmasını severim. Oyun oynamayı, köpeklerden kaçmayı, beynimdeki var oluş sıkıntısıyla birden ağlamaya başlamayı severim.

Kaçmak belki bu. Durduğunda kafanda canlananlardan kaçmak belki. Gelişmeye çalışmak belki de, bir sürü yeni şey öğrenirim hevesi. Bilmiyorum; ama ben çok daralıyorum. Aylardır yatıyorum, film izliyorum, çalışıyorum, müzik dinliyorum ve kitap okuyorum ve evet sadece yatıyorum. Şimdi uyandım, gerindim şöyle bir güzel, ağzımı tavan kadar açarak esnedim ve daha fazla yatmak istemiyorum yürüyemeyene kadar.

Kimseden bir beklentim de yok, ben hep aynı benim, ve değişmeyeceğim bir daha. Yine tıkılıp kalmayacağım sıcak duvarların arasında. Annemin bir lafı vardır, şimdi tek söyleyebileceğim o; "Beğenmeyen yemesin."

27 Kasım 2010 Cumartesi


Kadınlar diyorum, sigaralarını söndürsünler mezar taşımda. Ve adamlar unutulmuş izmaritleri ceketlerinin ceplerine koysunlar. Beceriksiz kadınların söndüremediği sigaralar dikkatsiz adamların ceketlerini yaksın. Cebi delik bir adam uğrasın sonra mezarıma. Başka bir kadının ateşinin acısını benim toprağımdan çıkarsın. Ve toprak atsın beni cebi delik adamın gözlerinin önünde, isyan eder gibi. Adam bir sigara yaksın korkuyla, bir fırt çekeyim ben de hayatımda ilk kez şu meretten. Ve beraber söndürelim bu sefer sigarayı ceketinin cebinde, istekle. Kadınlara gerek kalmasın böylece cepleri delmek için. Gitsinler mezarımın başından, işlerine baksınlar. Ben dumanlı otururum tek başıma. Adamlar mı? Onlara zaten gerek yoktu, hepsi zaten birer ceket değil miydi deldiğimiz?

22 Kasım 2010 Pazartesi

Gel Yazışalım Artık


Televizyonda kayıp çocuklarının fotoğraflarıyla ağlaşan kadınlar gibiydim. Elimde bir karton, üzerinde "Kelimelerim, beynim?" yazıyordu. Şimdi de kavuşma anlarındaki o coşku var içimde. Deli Arşimet gibi "Buldum buldum!" diye koşuşuyorum. Beynimin yeniden çalışmasını çocuğuna kavuşan anneler gibi gözü yaşlı karşılıyorum. Üşüyorum, hastayım, işe de gidemedim ama seviniyorum, çok seviniyorum. Üstünkörü sürdürdüğüm hayata veda ediyorum, prangaları atıyorum ve koşuyorum. Artık yürümeyi daha da seviyorum. Artık yazmayı daha da özlüyorum. Keşke demiyorum ama. İyi ki diyorum, iyi ki uzak tutulmuşum, iyi ki girmişim o hapse, iyi ki özlemişim kendimi, iyi ki hücremde kağıt kalem yokmuş. Şimdi evimde, sokaklarda elimde kağıt (ki hala önemli değil etiketmiş, gazeteymiş, blok notmuş) en azından yazacaklarımı yazıyorum. Elimden alınan sarı tükenmez kalem aslında altınmış, bunu görüyorum. Kafamdan şırıngayla çekilen düşünceler aslında beni dahi bile yapabilirmiş, bunu görüyorum. İnanmayabilirsin, basit ya da klasik gelebilir ama doğrudur ki her şey çok güzel olacak. Ben bir katilim, ama katlettiğim şeye bakılırsa ben haklı bir katilim. Cezamı çektim, çıkıyorum şimdi. Tomar tomar kağıtları dizdim önüme seni, beni bekliyorum.

Related Posts with Thumbnails