Sevdiğimiz insanlar bizi beş dakika bekletse çıldırıyoruz. 'Buna güven olmaz işte'ler, 'amma zaman kaybettik ha'lar, 'dondum'lar, 'piştim'ler, 'ıslandım'lar...
Dün yağmur altında tam bir saat otobüs bekledikten sonra küçük bir hesap yaptım. Bu soktuğumun otobüsünü her gün sadece on iki dakika beklesem, ki çoğu zaman çok daha fazla oluyor, haftada bir saatim sadece otobüs bekleyerek geçiyor. Ayda dört saatim ve yılda kırk sekiz saatim gidiyor. Bir yılda bana kaybettirdiği iki kocaman gün. Hiç uyumadan kırk sekiz saat geçirmişsindir, ne kadar da uzun aslında, değil mi? Üstelik bu iki gün boyunca ha geldi, ha gelecek, diye gözümü yoldan ayırmıyorum. Ne kitap okuyabiliyorum, ne oyun oynayabiliyorum. Ne soğuktan ne sıcaktan, ne rüzgârdan ne de kardan kaçıp bir yerlere sığınabiliyorum. Yazık değil mi?
Zaman bu kadar değerliyken bizi hiçe sayan sokuk sistemlere bu kadar sessiz boyun eğişimiz ne kadar ziyanlık değil mi? Her akşam kendime ayırabileceğim en az bir saat var, diye düşünüp bu saati kaldırımda boyun uzatarak geçirmek ne kadar "çirkin", değil mi? İçimde gürül gürül akan lavlar bir gün beni kanser ettiğinde mi hesap sorabileceğim peki?
Sokayım!
18 Aralık 2013 Çarşamba
Sonra Bana 'Zaman Yaratılabilen Bir Şeydir' Demeler
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 Yorum:
Yorum Gönder