Pages

14 Aralık 2011 Çarşamba

Her Cebe Göre Gerçeklik

Çalışıyor olmanın bir sürü dezavantajı arasına mükemmel etkinlikleri kaçırmayı da ekliyorum artık. Sinemaya tiyatroya akşamları ya da hafta sonları da gidebiliyoruz, konserlerin çoğu da akşam saatlerinde oluyor ama çalıştığımız için hiç takip etmediğimiz gündüz aktiviteleri de var. Dün Harbiye'de yürürken gözüme çarpan afiş bunu anlamamı sağladı.

Bizler çalışırken sanat camiası uyanık ve birbirleriyle iletişim halinde. Dün 20 dakika kala Bahman Ghobadi söyleşisi olduğunu gördüm ve koşa koşa gittim, son anda yetiştim ve dün çalışmadığım için kendimi gerçekten şanslı hissettim.

Sinemaya gönlünü kaptırıp film çekmek için her şeyini satmış, sansüre müthiş sembolik anlatımıyla göğüs germiş, genç ve başarılı bir insan Ghobadi. İstanbul'un benim artık unuttuğum yanlarından bahsetti. Sabah uyanıp deniz kenarına gitme ihtiyacından, sanatı desteklemeyen yönetimine rağmen bu şehrin kocaman bir ilham kaynağı oluşundan bahsetti. Umutlandım bir sürü. İş hayatına dalıp sanatı bir kenara bırakmamalı, sanatçıysanız da gerçekliği unutmayıp yaşamaya devam etmeli.

Kirasına zam yapmasın diye ev sahibinin karısını, çocuklarını filmlerinde oynatan, kasvetli bir ülkenin içi kararmış insanlarını sinemanın aydınlığına çeken dünyaca ünlü bir fukara sinemacının güzel işlerini takip et mutlaka.

Turtles Can Fly'ı izle mutlaka, No One Knows About Persian Cats'i de, ama özellikle ve ilk önce A Time For Drunken Horses'ı izle. Biraz kendini gerçeklikle dağıt, her şey mutlu sonla biten yapay kokulu aşk hikayeleri deği sinemada. Dünyada ne kadar kötülük varsa bu filmlerde de o kadarı var. Ne kadar umut varsa, ne kadar kayıp varsa gerçekte hepsi burada.

(senin kadar güzel bir kız var mı?)

Sonuç olarak dün, Empire'ın hazırladığı en iyi 500 film listesinden önce kendi oluşturacağım film listesini bitirmeye ve Ghobadi'nin sözünü dinleyip kafamda planladığım kısa filmlerden birini mutlaka çekmeye karar verdim.

Alakasız bir iş yapıyor olabilirim, ama bu benim içimdeki o eski arzuları silip atmam gerektiği anlamına gelmiyor. Artık hiç sevmediğim İstanbul'dan hala faydalanabilirim.

İçimde uyandırdığın o küçük umut için teşekkürler Ghobadi. :*

5 Yorum:

Ömer dedi ki...

a time for drunken horses filmini iki yıl önce falan izlemiştim hala etkisinden kurtulmuş değilim. gerçekliği çarpıyor insanı. tabi tarladan mayın toplayarak geçimlerini sağlayan çocukların öyküsü de öyle.

Adsız dedi ki...

çalışırken param var zamanım yok,çalışmazken zamanım çok param yok...birleşebilen haberleşebilen sanat camiasına sokayım...

kendi_halinde dedi ki...

"KAPLUMBAĞALAR DA UÇAR" ve "SARHOŞ ATLAR ZAMNI".İzledikten sonra hararetle tavsiye ettiğim hiç bir arkadaşım tarafından beğenilmeyen bu iki film hakkında tekrar izleyip de "ben mi gözümde büyütüyorum acaba" diye düşünmedim değil aslında.Hatta şurada şu var burası böyle olmasaydı diye bahanelerde uydurmaya çalıştım.Pişmanım!

Adsız dedi ki...

bi telefon etsen de konussak mesela..ne çpk sey var anlatılıcak..can acıtıcak...ne gerek var tabi..(yine yazdığım için üzgünüm)

Zaman! Eriyor... dedi ki...

Unutulmazlarım arasındadır.Sarhoş atlar zamanı ve kaplumbağalarda uçar.
KAK SATALİTE,KAK SATALİTE.

Related Posts with Thumbnails