Sürekli yenilikler içindeyim. Yeni bir yaşıma daha girdim dün. 24 aslında öyle büyütülecek bir yaş değil ama daha dünmüş gibi ya 4... Ya da 14... 2000 yılında 14 yaşında olacağımı düşündükçe heyecanlanırdım eskiden. Kocaman kız olacaktım. Şimdiyse üzerinden 9 yıl daha geçmiş, çok şey öğrenmişim ama hala büyüyememişim gibi geliyor. Büyümek tercihim değil ya zaten, inatçıyım biraz.
Okulun bitmesi rüya gibi. Gerçekleşmemiş ve de gerçekleşmeyeceklerden sanki. Bitiyor işte. Bir küçük ömür, bir küçük çocuk daha ölüyor. İstanbul Üniversitesi artık uzağıma yaklaşıyor. Bu koca boşluğa da nereye gideceğimi bilmeden sadece düşüyorum, düşüyorum... Okulum dediğimde aklıma gelecek olan yer bir hatıra olma yolunda şimdi. Çok sevmedim zamanında, belki değerini bilmedim de diyebilirim. En mutlu anlarımı oralarda yaşadım işte; büyüdüğün yer diye sorsalar, önce Onur Sitesi sonra İstanbul Üniversitesi derim herhalde. Hissiyatların en büyükleri burda çaldı aklımın kapılarını. Önce kıskançlık, sonra gurur, sonra acıma, sevgi, nefret, hoşgörü, sonu gelmez işte, insanım...
Koluma samimiyetle ilk kez girildi o akşamüstü durağa giderken. Hava karanlık oluyor kışın dersten çıkarken. Laleli'nin sarı ışıkları bambaşka bir ülkeymiş hissine kaptırıyordu bizi. Gülhane'de hayatımın en renkli gecelerinden birini geçirdim o karanlık günlerden birinin sonunda. Finallerin bittiği bir kış günü elimde votka şişesiyle sınıfta kalışımı kutladım yine karanlıkta. Babe I'm Gonna Leave You, beni o discmanden çıkan altın kulaklıklarla ilk kez Hergele'de mahvetti, pil belki de ilk kez bitmemesi gereken bir anda bitti. İlk kez samimi ve dürüst insanlarla karşılaştığımı yalancı ve ikiyüzlü insanlarla karşılaştırınca anladım. Saflığımı hiç kaybetmedim. Gerekliliğine inanmadığım insanları neyse ki hayatıma hiç sokmadım. Çok bilinçli davrandım ve daha da bilinçlendim. Okul bana bir Ali kazandırdı, bir Simge, Buket, Didem, Hakan, Mesut ve Gizem kazandırdı. Hatrı sayılmaz kaybettirdiklerinin, yaşadığım güzel şeyler yanıma hep kâr kaldı. Dün Okay'ın da dediği gibi benim gerçekten mutsuz anım hiç olmadı. İnsanlarla oturup paylaşabileceğim büyük dertlerim olmadı. Çözülmeyen, çözülmeyeceğini düşündüğüm hiçbir sıkıntım olmadı. Ne kadar iyi yaklaştıysam o kadar iyi yaşadım.
Şimdi bana bütün bu ve saymadığım mutluluğu yaşatan okulumdan çok uzağa gidiyorum. Tramvayla her geçişimde gün gelecek buraları çok özleyip iç çekeceğim diyordum. Şimdi o zamanlar geldi. Marmara'nın bana aynı güzellikleri yaşatmayacağındansa eminim. Bana tek kazandıracağı bu ülkede daha fazla fırsat, daha iyi bir yaşam.(sadece maddi olarak) Cv'me bile yazdığımdan beri bu fırsatları izleme şansım oldu, bittiğinde eminim çok daha fazlasıyla karşılaşacağım. Benim isteğimse bunlarım hepsinden daha uzak... Çözülmeyen tek sorunum bu şimdilik. Umudum o kadar fazla ki çözülmeyeceğini asla düşünmüyorum, o benden uzak durdukça ben gülümseyerek bir adım daha yaklaşıyorum.
Okulumun bitmesi, hayalini kurduğum 24 yaşıma girişim, başka bir okul hayatının başlangıcında olmam, iş arama sürecim, dergide yaşanan ego savaşları, maddi sıkıntılar beni mutsuz etmeye yetmiyor. Kendimi hala o kadar çok seviyorum ki, arkadaşlarımı, ailemi, yaptığım seçimleri, şansımı o kadar seviyorum ki şikayet edecek vakit bulamıyorum.
Tamam giderek yaşlanıyorum, beş sene önceki çocuk yok artık aynada; ama iyi tarafından baktığımda bunu hak ediyorum. Yaşamayı, iyi yaşamayı, mutlu yaşlanmayı hak ediyorum.
Aklım direniyor, zevk artıyor doruk nerede görememecesine.
Çok iyiyim, hadi sevgilim gelsin de sabaha kadar tekila içelim artık. :)
0 Yorum:
Yorum Gönder