Pages

28 Mayıs 2009 Perşembe

I ain't gonna leave you diyor şarkının sonunda ki... İstiyor istiyor bırakamıyor ki... Anlatıyor anlatıyor vazgeçemiyor ki... Anlatıyor, ağlıyor, istiyor, istemiyor, istiyor, anlatıyor, anlaşılmıyor, isteniyor, istenmiyor, içiyor, bırakıyor, boşlukta duruyor, dans ediyor, ağlıyor, gülüyor kahkahayla, seviyor, istenmiyor, seviliyor ve sevilmiyor.
I never never never gonna leave ou diyor ama adam aşık olmuş, belki sarhoşken belki ayıkken belki sağlam belki yamukken ama aşık olmuş. En güzelini Robert Plant söylüyor ama aşık olmuş, bırakamıyor, çok seviyor, kafası iyi ya da değil; bırakamıyor. Kafam iyi ya da değil, yalnızım ya da değilim, ağlıyor ya da gülüyorum, içiyorum ya da susuyorum, bağırıyorum ya da yutuyorum... Fark etmez, i ain't gonna leave you, i love you...

14 Mayıs 2009 Perşembe

Aklım Mı Çıkacak?



Öğrenerek geçen anlarımı çok seviyorum. Gittikçe umursamaz olduğum tarafların artmasına bayılıyorum. Sevdiğim şeylerin üstüne düşüp, zevkten uzak şeylere uzak kalabilmek de harika. Konuşmanın çözüm olduğu bir dünyada yaşamak ne güzel. Daha fazlasını da isterdim, düşünmek anlaşılmak için yeterli olmalıydı, hissetmek ya da. Neyse ki imkansızlığın da bilincindeyim. Olduğu nadir anların heyecanını da özlemek istemem hem. Heyecanlanmayı, canlı ve enerjik hissetmeyi unutmak, özlemek nedir biliyorum çok iyi. Ancak özlediğini bulduğunda, hatırladığında nasıl sahip çıkmaya çalıştığın çok önemli. Ben bunu biraz akışına bırakmakla, umursamazlıkla yapıyorum. Artık toprağı kazarken karşıma çıkan betonu kürekle zorlamıyorum. Etrafını da topraktan iyice bir temizleyip ellerimle çekip alıyorum büyük parçaları. Zarar vermeden ve zarar görmeden.


Sorunlar hep var hayatta, olmaya da devam edecek. Sorunlarım var deyip tesbih böceği gibi yataklara kapanmanın bi alemi yok, aynı zamanda çaresiz hissetmenin de, ya da tamamen unutmak için üzerinimagical şeylerle örtmenin de. Biliyorum; bildiğimi bilmek, bildiğimi bildiğimi bilmek, bildiğimi bildiğimi bildiğimi bilmek, bu sonsuz spiralin içinde dolanmaksa hayatıma kattığım en büyük erdem.Dalıyorum, çok düşünüyorum, gereksiz gelebilecek detayları ucunda ölüm varmışçasına didikliyorum. İşime yarayan her şeyi kaydediyorum içime. Yaramayanları gerçekten umursamadan yolda gördüğüm herhangi bir çöp kutusuna atıyorum. Kötü deneyimlerim çöpleri karıştıranlara gidiyor, iyi deneyimlerim aklımın ceplerini karıştıranlara. Seçim insanların. Ben o akıl koridorlarında gezinmeyi seviyorum insanların. Çöpleri sadece kokluyorum, kimisinden derin nefesler çekiyorum, kimisinin kokusundan yanından geçemiyorum; ama onları da görüyorum, hissediyorum. Ellerimi kirletmek değil tabii istediğim. Temiz beyinlere saklanmış kokuşmuş deneyimler yeterince pislik yratıyor zaten etrafımda. Saf olanları topluyorum, üzerinde ciddi çalışıyorum deneyimlerin. Benim sevdiğim bu ki, oturup roman ezberlemek değil.


Seviyorum işte müzik dinlemeyi de. Hep eleştiriliyor müzik dinleme şeklim. Banane! Bunu yazarken de Beth Orton dinliyorum mesela. Sırf oturup beynimin tüm hücrelerini ona vermiyorum diye, yazı yazarken geriden geliyor diye şarkıyı anlayamayacağımı nerden çıkarıyorsun ki? İnsan beyni muhteşem bi hayvan. :) Ben ruhunu hisseden bi insanım, kendini bedenden ibaret sayanlara inat ruhumla yaşıyorum. Her şeyin içine aynı anda girebilirim istersem.

Şu an kanatlarım çıksa şaşırmam. Yok yok melek olacak kadar iyi değilim, peri olacak kadar hisli olabilirim ama o da değilim. Sadece bir çift kanat, evet tam da şimdi çıkmalı. Mutluluktan da değil, uçmayı hak ediyorum sanki sadece. Her şeyi geride bırakıp istediğim yere bir defa da olsa uçmayı hak ediyor olmalıyım. O boğazı uçarak geçmeliyim en azından, yürüyerek olmayacağını biliyorum. Uçmanın imkansızlığını tartışmak istemiyorum şimdi. :P
Neyse, epey geç oldu; rüyalarım-en güzel yaratılarım- beni bekler. Kırmızı kadife bir odadan tahta merdivenlere düşüşümle beraber yaratılmayı bekler. Uçan bir Simay yaratayım, suda yürüyen, yavaş ilerleyen zamanda hızını alamayan bir Simay.


İyi geceler aklın direnci, burada kal!

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Balçık

Oturduğum yerden, yattığım yerden kalkmak istemiyorum bugün. Bir üşengeçlik, mayışıklık, baygınlık var. Günlerdir giremiyorum nete adam gibi. Sadece kendime ayırdığım zamanınsa azalmasını izliyorum yavaş yavaş. Sınavlarım açıklanmıyor, ödevim için bir şey yapmıyorum, derslere girmiyorum, uyumuyorum, uyanmıyorum.  Hayatım kötüye gidiyor izlenimi de olmasın, çok mutluyum hâlâ. Sadece bugün bunalmış uyandım yalnız başıma. Kütüphaneye gidip araştırma yapıcaz bugün, belki açılırım. Yarın da oturur outline çıkarırım ödev için. Şu reklam ajansından da haber çıkmadı, öğrenci olmak hep engel olacak bana sanırım. Bitsin artık, boş zamanlarımdan sıkıldım.

Dün onu da konuştuk aslında. Geçen gün geçirdiğimiz boş gün ne kadar a güzeldi. Üst üste olmasın tabii ki bu günler. Arada akşamlara kadar uyuyalım, film izleyelim, yatıp hayal kuralım, konuşalım, gülelim bol bol, sevişelim, uyuyalım, uyanıp yine gülelim. Boş gelmiyor kulağa aslında; ama insan ilişkilerinde ilerleme hariç bir şey katmıyor entelektüel hayatımıza bu gibi boş günler. Bugün de onlardan biri olmasın, yalnız kalmak istemedim bir anda. Şimdi giyinmem ve 4'te Mecidiyeköy'de olmam lazım.

Off, uyanmalıyım!

Uyansana Simay! 
Kalk bakalım canlan!
Ol!
Olmuyor mu?
Oldur!
Yok!
Gittim!

3 Mayıs 2009 Pazar

Nee?

Göğsüm kabarıyor ulan!!! Vuaaa, yeniden vuaaa!!!




Baby just give me one reason - give me just one reason why
Baby just give me one reason - give me just one reason why I should stay
Because I told you that I loved you
And there aint no more to say

Related Posts with Thumbnails