Öğrenerek geçen anlarımı çok seviyorum. Gittikçe umursamaz olduğum tarafların artmasına bayılıyorum. Sevdiğim şeylerin üstüne düşüp, zevkten uzak şeylere uzak kalabilmek de harika. Konuşmanın çözüm olduğu bir dünyada yaşamak ne güzel. Daha fazlasını da isterdim, düşünmek anlaşılmak için yeterli olmalıydı, hissetmek ya da. Neyse ki imkansızlığın da bilincindeyim. Olduğu nadir anların heyecanını da özlemek istemem hem. Heyecanlanmayı, canlı ve enerjik hissetmeyi unutmak, özlemek nedir biliyorum çok iyi. Ancak özlediğini bulduğunda, hatırladığında nasıl sahip çıkmaya çalıştığın çok önemli. Ben bunu biraz akışına bırakmakla, umursamazlıkla yapıyorum. Artık toprağı kazarken karşıma çıkan betonu kürekle zorlamıyorum. Etrafını da topraktan iyice bir temizleyip ellerimle çekip alıyorum büyük parçaları. Zarar vermeden ve zarar görmeden.
Sorunlar hep var hayatta, olmaya da devam edecek. Sorunlarım var deyip tesbih böceği gibi yataklara kapanmanın bi alemi yok, aynı zamanda çaresiz hissetmenin de, ya da tamamen unutmak için üzerinimagical şeylerle örtmenin de. Biliyorum; bildiğimi bilmek, bildiğimi bildiğimi bilmek, bildiğimi bildiğimi bildiğimi bilmek, bu sonsuz spiralin içinde dolanmaksa hayatıma kattığım en büyük erdem.Dalıyorum, çok düşünüyorum, gereksiz gelebilecek detayları ucunda ölüm varmışçasına didikliyorum. İşime yarayan her şeyi kaydediyorum içime. Yaramayanları gerçekten umursamadan yolda gördüğüm herhangi bir çöp kutusuna atıyorum. Kötü deneyimlerim çöpleri karıştıranlara gidiyor, iyi deneyimlerim aklımın ceplerini karıştıranlara. Seçim insanların. Ben o akıl koridorlarında gezinmeyi seviyorum insanların. Çöpleri sadece kokluyorum, kimisinden derin nefesler çekiyorum, kimisinin kokusundan yanından geçemiyorum; ama onları da görüyorum, hissediyorum. Ellerimi kirletmek değil tabii istediğim. Temiz beyinlere saklanmış kokuşmuş deneyimler yeterince pislik yratıyor zaten etrafımda. Saf olanları topluyorum, üzerinde ciddi çalışıyorum deneyimlerin. Benim sevdiğim bu ki, oturup roman ezberlemek değil.
Seviyorum işte müzik dinlemeyi de. Hep eleştiriliyor müzik dinleme şeklim. Banane! Bunu yazarken de Beth Orton dinliyorum mesela. Sırf oturup beynimin tüm hücrelerini ona vermiyorum diye, yazı yazarken geriden geliyor diye şarkıyı anlayamayacağımı nerden çıkarıyorsun ki? İnsan beyni muhteşem bi hayvan. :) Ben ruhunu hisseden bi insanım, kendini bedenden ibaret sayanlara inat ruhumla yaşıyorum. Her şeyin içine aynı anda girebilirim istersem.
Şu an kanatlarım çıksa şaşırmam. Yok yok melek olacak kadar iyi değilim, peri olacak kadar hisli olabilirim ama o da değilim. Sadece bir çift kanat, evet tam da şimdi çıkmalı. Mutluluktan da değil, uçmayı hak ediyorum sanki sadece. Her şeyi geride bırakıp istediğim yere bir defa da olsa uçmayı hak ediyor olmalıyım. O boğazı uçarak geçmeliyim en azından, yürüyerek olmayacağını biliyorum. Uçmanın imkansızlığını tartışmak istemiyorum şimdi. :P
Neyse, epey geç oldu; rüyalarım-en güzel yaratılarım- beni bekler. Kırmızı kadife bir odadan tahta merdivenlere düşüşümle beraber yaratılmayı bekler. Uçan bir Simay yaratayım, suda yürüyen, yavaş ilerleyen zamanda hızını alamayan bir Simay.
İyi geceler aklın direnci, burada kal!
0 Yorum:
Yorum Gönder