27 Ağustos 2013 Salı
Deymeyen*
ki...
14 Ağustos 2013 Çarşamba
Oyun mu Sonu?
Geçen senelerden birinde Haliç Üniversitesi'nde en çok sevdiğim oyunlardan birini, Oyun Sonu'nu izlemeye gitmiştim. Okurken çoğu zaman dudaklarımı büzüştüren ya da beni ağlatan bir oyun olduğu için de biraz heveslenmiştim insanların izleyecek olmasına. Sonra tiyatro-eşittir-komedi beyinli insanlar her lafa gülmeye başladılar. Benim zavallı karakterlerim varoluş savaşı verirken onlar yanlarındakilerin dizlerine vura vura, kafalarını koltuklara göme göme güldüler. Hayır, Türkçe'sini de okudum, gene komik değildi. Oyuncular vasattı, oyun güzel oynanmıyordu; gene de komik değildi işte.
Oyun Sonu'na gülünmezdi, güldüler. Ben hem çok kötü ezberlenmiş sözlere hem de gülmeye kurulmuş bu robot izleyicinin yavşaklığına ağladım durdum o akşam. Bir daha asla çok sevdiğim oyunları izlemeyeceğim, deyip eve gittim.
Mesela şuraya gülebilir misin?
One day you'll be blind like me. You'll be sitting here, a speck in the void, in the dark, forever, like me.(Pause.)One day you'll say to yourself, I'm tired, I'll sit down, and you'll go and sit down. Then you'll say, I'm hungry, I'll get up and get something to eat. But you won't get up. You'll say, I shouldn't have sat down, but since I have I'll sit on a little longer, then I'll get up and get something to eat. But you won't get up and you won't get anything to eat.(Pause.)You'll look at the wall a while, then you'll say, I'll close my eyes, perhaps have a little sleep, after that I'll feel better, and you'll close them. And when you open them again there'll be no wall any more.(Pause.)Infinite emptiness will be all around you, all the resurrected dead of all the ages wouldn't fill it, and there you'll be like a little bit of grit in the middle of the steppe.(Pause.)Yes, one day you'll know what it is, you'll be like me, except that you won't have anyone with you, because you won't have had pity on anyone and because there won't be anyone left to have pity on you.(Pause.)
Tamam, çevirisi kötü, deyip dalga geçersin ama gülebilir misin buna?
Bir gün kör olacaksın. Benim gibi. Bir köşede oturuyor olacaksın, boşlukta kaybolmuş küçük bir leke. Karanlıkta kalacaksın, sonsuza dek. Benim gibi. Bir gün, yoruldum, oturayım deyip bir kenara oturacaksın. Sonra, acıktım diyeceksin, kalkıp yemek hazırlayayım. Ama ayağa kalkamayacaksın. Oturmakla hata ettim, diyeceksin. Ama madem ki oturdum, biraz daha oturayım, sonra kalkıp bir şeyler yerim, diyeceksin. Ama hiç kalkamayacaksın, bir şey de yiyemeyeceksin. Biraz duvara bakacaksın. Sonra gözlerimi kapayayım, diyeceksin, belki biraz uyusam daha iyi olur diyeceksin ve kapayacaksın. Açtığın zaman artık duvar olmayacak. Boşluğun sonsuzluğu çevreni saracak. Bütün çağların yeniden dirilen bütün ölüleri dolduramayacak o boşluğu. Bozkırın ortasında ufak bir çakıl taşı olacaksın. Evet, bir gün neyin ne olduğunu anlayacaksın. Benim gibi olacaksın. Yalnız senin kimsen olmayacak, çünkü sen kimseye acımamış olacaksın ve zaten acınacak kimse de kalmayacak...
Kahkaha attılar. Peki neden?
1 Ağustos 2013 Perşembe
Bana Müdahale Edelim
Vücudumdan ilk ayrılışım korkunç bir sinir kriziyle sonuçlanmıştı. İnsanın kendinin arkasından bakabilmesi, ilk seferinde dehşet verici bir şey çünkü. Ayna etkisi olmadan sırtını, saçının arkasını görebilmek; kendine dokunduğunda hem taciz edilme hem de birini taciz etme hissini aynı anda yaşamak, çok kolay özümsenecek bir şey değil haliyle. Dediğim gibi o şok, bende kendini bir sinir krizine dönüştürmüştü ve saatlerce kendime gelememiş; bir daha olmaması için dua edip durmuştum. Az önce çalışırken yine aynı şeyi yaşadım ve bu sefer vücuttan ayrılışımı saniye saniye hem gördüm hem hissettim. Dirseklerim titremeye başladı ve kimin yönettiğini bilmediğim kollarımı öne doğru uzattığımda küçük bir kız çocuğunun kollarına baktığımı hissettim. Yavaşça kafamın geriye gittiğini, elleriminse artık göremeyeceğim kadar uzaklaştığını gördüm. (Göz bozukluğumun göremememde etkisi olduğunu unutmayalım.) Açıkçası belden aşağısını gözlemleyemeyecek kadar şok içinde olduğumdan ellerime gülmekle yetindim. Kollarıma, iç taraftaki yeşil damarlara dokunup durdum. Sanki sadece parmaklar benim, dokunduğum her şey o diğer insanındı. Hayır, yalnızdım; yani en azından kimsenin dokunamayacağı uzaklıktaydım, diyelim. Hayır; bir ilaç kullanmıyorum; sabahtan beri sadece su ve çay içtim. Geri geldiğimde, kendime olan sevgim içimden her taştığında yaptığım gibi omzumu öptüm gene. Böyle korkunç bir şeyden zevk aldığım için biraz utanıyorum, doktor çağırın!