Wednesday, August 27, 2008 at 6:00pm tarihinde can çekmeleri :)
O an, zamanın geçmemesinin verdiği sıkıntıyla hüznü seçeceğimi sanırken neşeye attım elimi. Baktım güldürüyor, attım cebime. Kimlerin günü bitmek ya da başlamak üzereydi acaba, ve yanımda başlayan gün kimindi? Ne zamandır sadece kendi günümü başlatmak eğlenceliydi, nerden çıktı bu şahit olmak da şimdi? Aman neyse nasılsa neşeyi seçtim, altında kötü bir şey yoktur, olsa da bana kötülük bugün yasak.
En sevmediğim saatler bu mevsimde. Günümü bu saatte başlatmak doğru olmamış. Sıcak, saçma bir esinti; boş, kızgın asfalt yollar, benden renkleri saklayan yükseklikler var. Kendimi soğuk bir yerde bulmak istiyorum bir an önce; yanımda günü yeni aydın olanla. Sıcak süt, belki küçük kekler ve -artık lütfen- battaniyeye sarılmak istiyorum.
Arada geçen zaman önemli değil, zaten diğerlerinin zamanlarından da farkı yok. Damarımı tutturan bu sefer kılıç. Neden genelin saçması bana özel geliyor bilmiyorum, bitki işte; günü yeni aydın olanın da dediği gibi bakımsız, adının bile önemi olmayan bir bitki. Dimdik durması gerekirken, her bir yaprağını eğmiş. Gücünü mü kaybetmiş, eğilip göstermeye çalıştığı bir şey mi var? Kolaya kaçmıyorum hiçbir zaman. Kesin göstermeye çalıştığı birileri, bir şeyler var. Gösterdikleri gerçekliği geçmiyor; ama belki çerçeve içinde gösterince gerçeklik daha bir gözüne sokuluyor.
Başını kimin için,ne için örttüğü bilinmez bir kadın. Daha genele vurulamaz herhalde kadınlık bu ülkede. Herhangi bir yerdeki, herhangi bir kadın o; ama kılıcın yaprakları arasından temsil ettiği şey kadınlık benim için. İnsanın içi ürperiyor bu kadar genelleyince, kararıyorum; o da bakabilse ya bana o aynı çerçeveden. Keşke o da benimle genelleyebilse tüm kadınları. Üstün müyüm, doğru muyum bilmiyorum; doğru olanı, iyi olanı görmediğim kesin ama.
Bilinçsizce içi boşaltılan bir sigara paketi. İçen, günü yeni aydın olan. Bu bilinçsizlikle günler aydın olsa da banane! Gözünü açıp gününü içine zehir boşaltarak başlatanın günü aydın mı olurmuş? Olsun ama; bu kötü gerçeklik de yapraklarla çerçevelenmiş, onun karşısına çıksın. Zehir her zaman her yerde zaten varken, hepimizin sonunu hazırlarken, başlangıçlardan bari uzak dursun. Benim çerçevemden gör sen de, ya da bakmayı dene; genelle, tartış, savaş ve gör. Üstün müyüm, doğru muyum yine bilmiyorum; ama yine gördüğüm kötü, farkındayım.
İnce belliye yöneliyorum şimdi de. Kılıç kötülere çerçeve oldu. İnce belli biraz yumuşatsın günümü, gözümü. Seçtiğim neşemi getirsin bari. Kızıl bir renk, içinden geçen yeşillik; belki gerçek anlamda sonsuzluk değil ama ufuksuzluk diyebilirim. Kötüleri silip bana iyi genellemeler yapıyor.
"Kötü bir şey olmaz ki." Bu kadarı fazla değil mi? Hiç mi olmaz? Çocuk değilim, beni kandıramaz kimse. Basbayağı kötülükle etrafımız sarılmışken bu lafa neden gülümsüyorum? İnandığım için değil herhalde; o kadar da emin ki kendinden, şüphe duymamak elde değil. Aranan hakikat bu olabilir mi; hepimizin duymak istediği, keşke öyle olsa dediği, masalların mutlu sonlarını hatırlatan, huzurla uyutup uyandıran bir fanteziden öte gidemeyen gerçeklik bu mu?
Gününü benden sonra bana aydınlatan, evet tamam zehirle başlatan, yazdıklarım dahil kötü gerçekliklerin hepsinin farkında olduğunu düşündüğüm, bilmediğim, bilmek istediğim diyorsa bunu, bence düşünmeye değer. Belki de gerçekten kötü şeyler olmuyordur ve bununla aydınlanmayı, umutlanmayı beklemişimdir. Günüme uyandığımda seçim yapmalarım belki de boşadır, neşe beni hep seçiyordur da haberim yoktur.
0 Yorum:
Yorum Gönder