Küçükken misafirliğe gittiğimizde yüzümü ellerimle kapatıp otururmuşum. Birileri bize geldiğinde de odama kapanırdım. Sevmediğim kimseyle konuşmaz, kendimi kimseye öptürmezdim. Büyüyüp yeterli içtenliğe ulaştığımda insanları pek sevmediğimi söyledim hep soranlara. Hep ucubeymişim gibi baktılar fikirlerimi söyledikçe, ben insandan kaçtıkça. Şimdi herkesin birbirinden öldüresiye nefret ettiğini görünce, en başından beri kendim de dahil tüm insanlara karşı aynı mesafeyi koruduğum için kendimle gurur duyuyorum. Ben çocuğuma sevgisizliği öğretebilirim, limitleri, sınırları, kendini koruma yöntemlerini öğretebilirim; ama bunca yoğun bi' nefretle nasıl başa çıkılacağını öğretmenin bir yolu yok sanırım; işte buna çok üzülüyorum.
17 Temmuz 2016 Pazar
Dar Alandayım
10 Şubat 2016 Çarşamba
Biz Biz İdik Biz İdik
Türkçe inanılmaz zengin bir dil. Bazen deyimlerin, deyişlerin, küçücük tepki sözlerinin bile İngilizce karşılığını bulamıyorum. Öyle zengin bir dil ki bu, her açtığım kitapta yeni kelimeler öğreniyorum. Bir durumu anlatmak için üç beş ifadeden birini seçmek zorunda kalıyorum. Böyle zengin bir dili blog yazılarıyla, kağıt ziyanlığı kitaplarla, embesil embesil şarkılarla ve beyin yıkayan dizilerle, filmlerle çamura batırdılar artık. İnsan çocuğu olunca dildeki tüm hataları daha iyi görebiliyor. Ona bir şey anlatmaya çalışırken yanlış kelimeler kullanmamak için beynimi yakıyorum. Yaklaşık altı aydır evde bomboş beyniyle elime verilen bir canlıyla yaşıyor, beynini doğru doldurmaya çalışıyorum. Onun sayesinde dünyadaki çirkinlikleri daha net görüyorum.
Beni en sinir eden şeylerin başında çocuk ve bebeklere ileride kafalarını karıştırabilecek şekilde hitap edilmesi geliyor. Aşkım, sevgilim, annem, babam, halam, dayım gibileri bunların başını çekiyor. O yüzden bu evde kim her ne ise ona o şekilde hitap ediliyor. Umay'a Umay-kızım-bebeğim, Can'a Can-sevgilim, diyorum, herkes yerini biliyor. Umay'ın eve gelmesiyle birlikte Can'a taktığım isimleri de bir kenara bıraktım. (Kemik-Levent-Korkut vb) Yoksa çocuk konuşmaya başladığında bize herhangi bir şekilde hitap edecek.
Kafayı taktığım ikinci noktaysa BİZ. Çocuğum olmadan önce hiç garip gelmiyordu; hatta ilk zamanlar ben de sürekli biz diyordum. "Tulumumuzu giyelim, duşumuzu alalım, bezimizi değiştirelim..." Kafayı mı yedin sen Simay? Sonra silkelendim ve eve yeni bir kural daha geldi: herkes doğru zamirleri kullanacak.
Biz konusunda anneler babalar kafayı yemiş durumda. Bunun çok sevimli olduğunu düşünüyorlar sanırım. Dişimiz patladı, ateşimiz kırka çıktı, teyzesi popomuza baksana pişik oldu, biz iki yaşında konuşmaya başladık... Haaay, içim çürüyor yazdıkça. Zaten çocuk karman çorman bir dilin konuşulduğu bir kültürde doğuyor, işi neden yokuşa sürüyorsun? Sonra çocuğum konuşamıyor, çocuğum kimseyle anlaşamıyor, çocuğum bana bağımlı oldu bırakamıyorum bıt bıt bıt. Çocuğa "ben"i "biz" diye öğretirsen, çocuk "biz" olmayı ya da "ben" demeyi nereden ve hangi ara öğrenecek?
Yabancı bir dil olarak sadece İngilizce biliyorum, onun üzerinden konuşabilirim o yüzden. İzlediğim hiçbir görüntüde insanlar çocuklarıyla ya da çocukları hakkında konuşurken "biz" demiyor. Aynı şey yemek tarifi verirken de geçerli. Bizde televizyondaki şefler sürekli "şekerimizi ekliyoruz, hamurumuzu dolaba koyuyoruz, ıspanağımızı yıkıyoruz..." diyorlar. İngilizce tarifleri dinlediğimde onlar ya "benim ıspanaklarım" oluyor ya da sadece "ıspanaklar". Yani ya "benim bebeğimin dişi" ya da "bebeğin dişi" doğrusu; "dişimiz" değil, çünkü eminim senin dişlerin epey önceden çıkmıştır.
Anlıyorum, çocuğun doğup hayatına karıştığında hiç hissetmediğin bir "bizlik" hissetmeye başladın, ama lütfen silkelen ve çocuğunla doğru düzgün konuş. Bu arada lütfen benim çocuğumla da doğru düzgün konuş. Güjel kıjıma öpüşükler kondurma, gel, insan gibi öp.
Not: Blog'daki annelik yazıları için kusura bakma; son dönemde hayatımda annelikten başka bir şey olmuyor. Anne-bebek blog'u açacak değilim. Öptüm.