Pages

3 Mart 2010 Çarşamba

Bir Rüya Gördüm Ki...



                                                       Kesinlikle bu dinlenmeli okurken

Siyah yuvarlak kafalı bir adam yanımda. O kadar büyük sorumluluk hissediyorum ki yanımda diye. Bir o kadar da sıyrılmışım sorumluluklarımdan, alışkanlık olmuş bu his bana. Ne yapacağımı şaşırıyorum. Geçirdiğim her anın fotoğrafını çekiyorum poloraidle, çıkanı zımbayla delip boynumdaki ipe geçiriyorum. Onlar benim yaşadıklarım. Kimse karalayamasın diye beni, kimsenin güveni kırılmasın diye. Atılan herhangi bir iftirada karıştırıp bulabileyim de göstereyim diye.

Bu kadar güvenilmedim işte, bu kadar yanlış görüldüm, inanılmadım. Koca bir fotoğraf bulutu taşıyorum boynumda. Bir de telaşlıyım, siyah yuvarlak kafalı adamın yanında. Anlamıyor o. Beni anlamaz da zaten kolay kolay. Diyorum işte ben salağım, ömrüm boyunca büyüyecek bu bulut, önümü görmez hale geleceğim ve taşımaya devam edeceğim. Evet salağım. Hislerimi anlatamıyorum. Bu şarkıyla başlıyor, sadece onu biliyorum. Nasıl basitleştirsem, nasıl anlaşılabilir hale getirsem, bilmiyorum.

Çok eğleniyorum siyah yuvarlak kafalı adamla, ama kafam hala fotoğraf çekmekte. Onu kadraja hiç sokmadan günlerimi çekiyorum. Yalan! Kendimi kandırıyorum. Sadık değilim, hiç kimseye değilim baksana, olamam; ne saçma. Her kahkahamın ardından kendimi bir köşeye çekip ağlıyorum. Seviyorum bunu bir de utanmadan. O zaman kendimi güvenilir hissediyorum.

Onca güzelliğin içinde, boynunda bin bir yükle gezen ben, birden korkuya kapılıyorum. Telefonum çalıyor, arayan kaygım. Yine bir sürü hakaret işitiyorum. Ama kaygımı seviyorum hala herhalde, ne telefonu kapatıyorum, ne cevap verebiliyorum. Eminönü'de buluşalım diyorum, bilmem ne handa. Telefonu suratıma kapatıyor.

Koşmaya başlıyorum, hangi şehirlerden geçiyorum hatırlamıyorum, çok koşuyorum, siyah yuvarlak kafalı adam da peşimden geliyor, yorgun düşüyor ve bir süre sonra anlam veremiyor neyin peşinden koştuğuna. Çeviriyor kolumdan: "Nereye Simay? Napıyoruz?" diyor. Cevap veremiyorum, elinden tutup daha hızlı koşmaya ve koşturmaya başlıyorum. Ülke sınırları aşıyoruz, renk renk insanlar görüyorum ama hiçbiri net değil. Etrafım karanlık, yaklaştıkça daha da kararıyor. Sirkeci'nin o tıkayıcı havasındayız.

Siyah yuvarlak kafalı adam elime sıkıca yapışmış, nereye götürürsem gelecek, anlamıyorum nedenini. Konuşmuyorum, bazen gülümsüyorum sadece, ve tek yaptığım düşünmek yanında. İçeriğini bilmediği milyonlarca düşünceye dalmak. Şarkının sesini arttırıyoruz burda, zaten hiç konuşma yok ama burası önemli. Vurguyu şarkının yüksek sesi veriyor.

Bilmem ne hanının kapısındayız, elim elinde. İçerde fırtına var, şaşırmıyorum. Sıcak elden sıyırıyorum elimi. "Bekle ya da bekleme; ben buraya giriyorum ve çıkacağım, sadece ne zaman bilmiyorum. Yüküm çok ağır, önüm çok karanlık, bekle ya da bekleme çıkacağımı biliyorum." diyorum. Elime yapışıyor siyah yuvarlak kafalı adam. Parmak uçları ışıklı, "girme" diyor. "Gireceksen yanındayım, aydınlatırım ve rahatlatırım, korkma burdayım" diyor.

Sinirleniyorum. Benim seçtiğim o karanlık hana girmesini istemiyorum kimsenin. İtiyorum elini elimle, ışığı sönüyor. "Ben giriyorum, ve evet bekleme sakın, istemiyorum" diyorum. Arkama bakmadan içeri dalıyorum. Boynumdaki yük daha da ağırlaşıyor. Kaygım orada 3. katta bir köşede, sinirli, elinde bira şişesi, beklettim diye köpürmüş birası da kendi de.

Hakaretler başlıyor merdivenleri çıktıkça, yine de çıkıyorum, yüzünü görüyorum kaygımın, tutku var, beni asla bırakmayacak biliyorum, daha da ağlıyorum. Kaygıya bağlılık yaşamamıştım daha önce. Ama çok da yeni bir his değil bu. Ağlama, üzülme odaklıyım zaten. Garipsediğim tek şey aşağıda bıraktığım siyah yuvarlak kafalı adam. Nereden çıktı, kaygımla biz mutluyduk, acılı bir zevkimiz vardı. Gülmek nerden çıktı ki? Kendimi kötü hissettirdi işte gülebilmek. Gülemeyeceğim asla sanırım, gerçekten.

Hakaretleri işittikçe boynumdaki fotoğrafları serdim önüne, yanlış bir şey yapmadım, bunu kanıtlamak istedim. Fotoğrafları gördükçe daha bir içime girdi, samimileşti kaygım. Ağladım, vücudumdan eksilen bir sürü şey oldu, ama içime tekrar giren kaygı bana huzur veriyordu. Yanlış bir şey yapmadığımı gördüğüne sevindiğini söyledi. Bana bir kez sarıldı, dudağımdan öptü küçük. Sonra "özle beni, başka bir şey yapma" dercesine gülümseyerek uzaklaştı.

Oraya yığıldım. Ne arkasından gitmeye ne de aşağı inip siyah yuvarlak kafalı adamı bulmaya gücüm vardı. Orada öylece yığıldım, ve Cat Power duyuluyordu sadece şimdi. Dış ses yok, iç ses yok, müzik var, yumuşak sesiyle son veriyor şarkıya. Ve ben orda yığılmışım.

Yığıldım, karanlığım, ince ışık uçlu parmaklar, gülen yüzler iyileştirmiyor beni. Fırsatlar, eğlenceler, kaçıp gitmek bile tatmin etmiyor. Keşke uçabilseydim, bir de onu karşılaştırmak isterdim bilinç altımda kaygımla. Yine de biliyorum, kaygımı kanatlarımın üstüne alır ağırlığıyla yere yakın uçardım herhalde ömrüm boyunca. O da kanadıma tutunmak isterse işte...

Yine bana kalan bir şey yok!

0 Yorum:

Related Posts with Thumbnails