(hamaratım)
Bugün Kürk Mantolu Madonna'yı bitirdim baba. Ağlayarak başladım güne lanet güzel bir kitap yüzünden. Küçük kız trenden babası olduğunu bilmediği adamı incelerken ne kadar şanslı olduğum çaktı beynimde, bütün kollarım sırılsıklam olana kadar ağladım. Ben trenle, otobüsle giderken hep hissettim varlığını oysaki; orada korumak için her şeyini verebileceği kızına el sallayarak, sigaradan sararmış bıyıklarının altında sahte ama kocaman gülüşünle veda eden küçücük babam hep oldu benim. Hep endişeli gözlerle uğurladın beni; hep korktun üzülmemden, zarar görmemden. Ben ağladım, sen sustun; ben isyan ettim, sen sustun; asilik yaptım, sustun. Sen konuştun sonra, ben ağlayınca yine sustun, ben uzaklaşınca yine sustun. Beni kaybetmeme yoluydu susmak sanırım senin için. Öyle değil işte ya keşke konuşsaydın; belki bu kadar değer vermezdim bir sürü şeye. Keşke oturup nasihatler yağdıran bir baba olsaydın da ben de dünya yerine seninle kavgalı olsaydım.Şimdi benim yerime arkadaşlarım görüyor seni sık sık. Sesini duymak yetmiyor baba, ben de görmek istiyorum seni. Camdan havanın nasıl olduğuna bakmanı özlüyorum dakikalarca. Lavabo başında portakal soymanı özlüyorum. Bayram sabahları gazetelere saatlerce dalmanı, o sessizliğimizi özlüyorum ikimizin. Pazar kahvaltılarımızı özlüyorum. Hele ki lisede dersaneye giderken sırf o kahvaltılar için bir saat erken kalkmalarım pazarları. Hayatımın bütün pazarlarında sen vardın bu pis şehre gelene kadar. O kadar özlüyorum ki börek ve vişne suyunun kokusunu.
7 sene olmuş, hiç de çabuk geçmemiş zaman. Hep başkalarının omuzlarında ağladım sen yerine; susmadılar, susmuyorlar baba. Senin gibi birini göremiyorum, bulamıyorum. Beni senin kadar rahatlatan birini bulamıyorum. Hem de hiçbir şey söylemeden, tek bir bakışıyla, yalnız bırakmasıyla, bana ben olmam için müsaade etmesiyle... Yok öyle biri. Babamsın diye söylemiyorum bunları, babamsın diye de sevmiyorum seni. Dünyanın en iyi insanlarından biri olduğun için seviyorum. Ağlamalarını hala gizleyecek kadar güzel olduğun için seviyorum. Dünyanın en gıcık üç dişisine tüm sevgini vererek katlandığın için seviyorum. Ama gözümün önünde yaşlanıp gitmene dayanamıyorum. Sana yemin ederim her gün senin için planlar yapıyorum. Eskiden hayal kurardım, çok zengin olup size dünyayı gezdirecektim. Şimdi asla o kadar zengin olmayacağımın bilincindeyim. İsteğim yükümü omuzlarından kaldırıp bana her zamanki sevgini, sadece sevgini verecek kadar rahat ettirmek seni, sizi.
Benimle gurur duymanı gerektirecek hiçbir şey yapmadım. Öyle yaşayıp gidiyorum işte. Belki yakın gelecekte yapacağım şeyle benimle gurur duyacaksın. Belki karşına sırıtarak geçtiğimde gözünden bir damla yaş gelecek ve bu sefer saklamayacaksın. O gün için sabredebilirim baba, o günü birlikte yaşamak için, bana "Seninle gurur duyuyorum" demen için şu anda böyle yaşayıp gidiyorum; şu anda o yüzden otostopla gelmiyorum yanına. Ağlamam bitmeden sana sarılabilme ihtimalini o yüzden silmeye çalışıyorum kafamdan.
Yine de bana "Senden utanıyorum, giyemezsin o pantolonu!" dediğinde içime oturan o yumruk asla kıpırdamadı, biliyor musun? Bunu ne zaman hatırlatsam geçiştiriyorsun; çünkü daha cümlen bitmeden pişman olmuştun söylediğine. O söylediğinin benim yaratıcılığıma ket vuracağını tam da o anda anlamıştın. O gün o pantolonu giymeseydim senin sözüne kulak asıp; bugün bunları düşünemezdim, yazamazdım, seni bu kadar özleyemezdim, yaptığım pantolonları bana giydirmeyecek bi adamla birlikte olurdum belki. Sonuna kadar üzüntü yerine boğazımda düğümlenen bir utanç kelimesi var şimdi sadece, ve senin özlemin.
Seni kaybedersem naparım bilmiyorum; bir sürü kişi kendini ölümlere hazırladığını söylüyor artık etrafımda. Neymiş? Biz bile yaşlanıyormuşuz. Hayır, buna dayanamam. Sen şu anda muhtemelen televizyon başında kahveni içiyorsun, ya da annem grip diye ona meyve soyuyorsun, ya da kedi gibi yumuşak yine girmişsindir yorganın altına. Belki aklına ben bile gelmişimdir. "Simay olsa da gelse uyutmasa istediğini yapana kadar" demişsindir. Keşke desen, keşke gelsem ve "baaa baaaa baa baaa" diye dolansam etrafında, keşke bi gece de benim yüzümden 10 dakika geç uyusan. Keşke karşılıklı birer duble rakı içerken şarkı söylesek şimdi. Sen yine yarım saniye arayla takip etsen şarkının sözlerini.
Sonra baksak birbirimize, annem sen ve ben;
...vuslatin baska alem
sen bir omre bedelsin...
Bedelsin...
Seni kaybedersem naparım bilmiyorum; bir sürü kişi kendini ölümlere hazırladığını söylüyor artık etrafımda. Neymiş? Biz bile yaşlanıyormuşuz. Hayır, buna dayanamam. Sen şu anda muhtemelen televizyon başında kahveni içiyorsun, ya da annem grip diye ona meyve soyuyorsun, ya da kedi gibi yumuşak yine girmişsindir yorganın altına. Belki aklına ben bile gelmişimdir. "Simay olsa da gelse uyutmasa istediğini yapana kadar" demişsindir. Keşke desen, keşke gelsem ve "baaa baaaa baa baaa" diye dolansam etrafında, keşke bi gece de benim yüzümden 10 dakika geç uyusan. Keşke karşılıklı birer duble rakı içerken şarkı söylesek şimdi. Sen yine yarım saniye arayla takip etsen şarkının sözlerini.
Sonra baksak birbirimize, annem sen ve ben;
...vuslatin baska alem
sen bir omre bedelsin...
Bedelsin...
Olur da beni bir şekilde kaybederse babama okutun bunları. Onun haberi yoktur buralardan, okumaktan da sıkılır her şeyi; ama bunu okutun biriniz.
2 Yorum:
babalar ve oğulları ve kızları tuhaf bir konu olmayı sürdürmüştür .
bunu okuduğumda lise yıllarımda yaşadığım bi olay düştü aklıma. coğrafya dersinde türkiye ölüm yaş ortalamasından bahsediyordu hocamız. o ders bitiminde salya sümük zırlamıştım çok az kalmış, babam yaşlanıyor diye. :) şimdi evlendim torun torba hastası diye istemesem de sırf görsün, ne kadar çok anıları olsa o adar iyidir derken zamansız çocuk bile düşünüyorum. baba-kız olayı çok enteresan gerçekten. freud iyi söylemiş de eksik söylemiş; bizler sanırım o elektra kompleksini hayatımız boyunca atlatamıyoruz :)
Yorum Gönder