Dört duvar arasında kaldım resmen. Çok sıkılıyorum, bunalıyorum. Umursamaz insanlara çok özeniyorum bu aralar. En azından üç duvar olsaydı da kısmi manzaralı evim olsaydı, az nefes alsaydım. Üşütürse de üşütsün. Ama bu ne ya bu kadar? Çok daraldım ve günümün büyük kısmı öfleyerek geçiyor. Öflediğim için yine öflüyorum, ve yine ve yine... Ateş basıyor bütün gün boynumu, kulaklarımı, bacaklarımı. Sinirden ölüyorum yahu! Hiçbir şey yapmadan ve de, durarak, sadece yaşadığım için.
Saldırılacak bir ben mi kaldım? Bir ben mi bu kadar iyi niyetle yaklaştım herkese? Yanlış anlaşılmanın, kötü bilinmenin, düş kırıklığı yaşatmanın dibine vurdum. Benim sebep olmadığım durumlardan üzüntü duymak bir bana düşüyor. Bu aralar sadece rüyalarımda mutluyum. Uyanmak istemiyorum, kalkıp kalkıp saati kontrol ediyorum. Çalmasına daha varsa "oley" deyip devam ediyorum bilinç altımda dolaşmaya. Genelde sırılsıklam oluyorum rüyalarımda, ama kendime getiriyor. Hem eğleniyorum hem heyecanlanıyorum hem de olmayan ve olmayacak hayallerin keyfini çıkarıyorum. Bilinçli rüya görmek gibi işte. Jetgiller'de Elroy'un rüya makinesi vardı ya, gece yatmadan önce rüyasını seçip çalıştırıyordu. Hep ona özenmişimdir. Nereden bileyim insanın sıkıntı içinde yaşayınca istediği rüyaları görebildiğini. Rüyalarla yetinmek zorundayım ama işte. :(
İnsan ilişkilerim bu kadar bunaltıcı olmasın lütfen; ve lütfen insanlar hey size diyorum, bana bir şeyi 50 defa söyletmeyin.
Bırakın ya uyumak istiyorum yıllarca masal kahramanları gibi.
17 Şubat 2011 Perşembe
Simay'a Taktı Tüm Kafalar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 Yorum:
Yorum Gönder