Pages

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Huzursuz Poşet Sendromu

Beni fiziksel olarak hasta eden iki şarkı var. Şimdi bile ne zaman duysam midem sancıyor, ağzımda tükürükler toplanıyor. Kendimi, kafamı dağıtmadan asla toplayamıyorum.

Önce Küçük Beyoğlu kapanıyor. Sabahın dördü olmuş, ne uyumuşum, ne bir işe yaramışım. Öylece durmuş bir cips paketinin içine tükürüyorum.



Çalıyor, Haluk Bilginer'den de nefret ediyorum, hâlâ çalıyor. Belki bir ton edecek çöp çıkarıyorlar sokağa, Ceset ceset, kocaman, kara kara taşınıyor. Sonra hortumla yıkanıyor sokak, litrelerce su süzülüyor köşeden, pis, kusmuklu, köpüklü... Yapış yapış sokak bir anda tertemiz oluyor. Kokusu geliyor yukarı, taze.

Şarkı bitiyor, sokak boşalıyor, kapılara kilit vuruluyor. Ben hâlâ tükürüyorum. Cips paketi doluyor, bir başka poşete başlıyorum sonra. Tükürüyorum sadece, artık ne yaptığımın bile farkında değilmiş gibi işte.

Pencerenin içine yerleşiyorum bacaklarımı toplayıp, elimde poşet, gözüm bomboş sokakta. Midem sancıyor, karşımda biri olsa konuşamayacak kadar tükürükle doluyor ağzım, her an. Tükürüyorum, her sabah olduğu gibi bekliyorum.

Kahkahalar geliyor, beni korkutan bakışlarıyla gözümün içine nefretini kusup aşağıdaki herkesle paylaşıyor kahkahasını bir adam. Toparlanıyorum, görmemiştir inşallah, "gecelikle böyle camda kendini mi sergiliyorsun sen?" demez inşallah. Toparlanıyorum. Şarkı başlıyor sonra.



Bu sefer soktuğumun Pendor'unda temizlik başlıyor. Kırık camlar, ıslak izmaritler, sahipsiz binaya taşınan o gri sandalyeler, masalar... Bir hortum da buradan aşağıya, hepsi akıntıya kapılmış; insanı sarhoş, tozu çamur. O poşeti de atıyorum. Yenisini açıyorum, başlıyorum tükürmeye, duramıyorum.

Şarkı bitiyor. Gün bitiyor, bir berbat gün daha bitiyor. Sabahın altısında kimi oflayıp poflayarak uyanırken yeni güne, burada gün yeni bitiyor. Yastığa koyuyorum başımı, kahkaha değil belki ama biraz güler yüz istiyorum, belki saçımın tellerinde dolaşan tek bir parmak. Son umutla yastığa koyuyorum başımı, hemen yanına da poşetimi; çünkü hala tükürüyorum. Umudum tükeniyor, uyuyamıyorum, tüküre tüküre çıkıyorum dışarı, yalnız. Sessiz, buz gibi yıkanmış caddede ağlayarak yürüyorum. Gün daha bitmiyor, yanılıyorum.

"Şikayetiniz nedir?"
"Sanırım midem. Çok bulanıyor. Hem, tükürmeden duramıyorum, ağzımda birikiyor, duramıyorum."
"Alkoldendir, çok mu içtiniz?"
"Hiç"
"Önemli bi şey yoktur, şimdi sistemimiz kapalı ama öğlen devam ederse yine gelin kaydınızı alalım."

Yürüyorum.

Tükürüyorum. Duydukça ya da düşündükçe, hâlâ...

0 Yorum:

Related Posts with Thumbnails