Pages

23 Mart 2010 Salı

Çileli yol Mu Çilekli Yol Mu?


Hermann Hesse'nin Çileli Yol'unu okudum bugün, ironik bir şekilde yoldaydım ben de. Son cümleyi okuyup kapattığımda kendimi Edirnekapı durağında buldum. Evet hepimizin yolları var ve zaman geçiyor, yollar değişiyor. Yine de Sidarta'nın huzur bulduğu ırmakla konuşmayı istedim E5'in ortasındayken bile.

Bazen dönemimin insanı olmadığımı düşünüyorum böyle. Metrobüsler, üst geçitler, PSP'ler, telefonlar ve şu gerizekalı bilgisayarlar mesela. Aslında benim ruhuma göre değil hiçbiri. Tamam hepsini kullanıyorum, çünkü hepsini kullanıyorsunuz. İmkanı var mı İstanbul'da yalın ayak Bahçelievler'den çıkıp asama yüklene yüklene nehir yerine akan trafiğin kenarından Beşiktaş'a yürümemin? Ya da Vasudeva'yı beni kayıkla karşıya geçirsin diye beklememin? Parşömen mi kalmış, dolma kalemimi süreyim üstüne? Çocukken beş-taş oynamak için yerden topladığımız çakıl taşları bile yok ki şimdi. İmkanlarla çevrili imkansız bir hayat yaşamıyor muyuz? Ya da olması gereken şekilde mi yaşıyoruz? Kime göre? Ne yapıyoruz?

Cevaplanması için direttiğim bir sürü sorum vardı, hala var, erdim diyemem. Ama inan bu kitabı okumak meditasyon yapmakla eşdeğer. Sidarta'nın da dediği gibi güleceksiniz ama tek bir şeye inanıyorum artık, o da sevgi. Çok mu romantik? Öyle olsun, bana ne! Bir şeyi o şey olduğu için bile sevmenin yanlış olduğunu öğrendim bugün. Bir şeyi bana o şey olarak göründüğü ya da görünebildiği için seviyor olmalıymışım. Düşündüm, doğru.

İnsanı ele alalım. Seni sen olduğun için sevmiyorum, sevemem, seni bana sen olarak göründüğün için seviyorum, tanıyabildiğim, görebildiğim için. Ya da bir kitap... Okumadığım bir kitabı sevemem, var olması sevmeme yetmez, o bana kitap olarak göründüğü sürece, yani onu bildiğim sürece onu sevebilirim. Biraz bencilce tabii; ama herkesin bu dozda bencil olmasının hiçbir zararı yok. "Yaratılanı seviyorum yaratandan ötürü" zaten tarihe karışmıştı da bende, bu güzel bir başlangıç oldu, farkındalığımı arttırdı. O yüzden tam 2 saattir sevdiğim şeyleri düşünüp, nedenlerini bulup sırıtıyorum. Sidarta'ya ve tabii ki Hesse'ye teşekkürler.

Not: Kitabı aldığım sahaf "birkaç gün sonra ağzının suyuyla geleceksin buraya" demişti. Helal olsun!

0 Yorum:

Related Posts with Thumbnails