Pages

13 Şubat 2010 Cumartesi

Hatırladım!

Dünkü olayı hatırladım. Nasıl unuttuğuma da çok şaşkınım hala. :/


Şöyle ki, yine Sanat'ta tek başıma oturuyordum, şarap içiyor ve kitap okuyordum. Sanat'ı bilen bilir, küçük odalardan oluşan bir mekan. Odada benim dışımda 3 kişilik bir grup da vardı. Çok yüksek sesle konuştukları için kitabımı okumakta zorlandım hatta. Gerçi edebiyattan, tiyatrodan bahsediyorlardı. Yaşlı kadının çok rahatsız edici bir sesi vardı, "gitsinler yoksa kusucam" diye içimden konuştum bir süre. Sonra kalkmaya karar verdiler ve rahatladım.

Önce masadaki bir adamın gitmeyeceğini düşündüm. Sonra baktım hesabı ödüyor, "hay allah bilemedim" dedim. Tam kalkarlarken adamın telefonu çaldı, biriyle tartışmaya başladı. Diğerleri onu aşağıda bekleyeceklerini söylediler, o da "Siz gidin ben burdayım" dedi. Sevindim gitmemesine, yine kafamdan geçen oldu çünkü; yoksa bana ne adamdan. :)
O telefonu kapatınca bir sessizlik oldu. "Oh be" dedim kitabıma devam ettim. Arada tavanlara duvarlara daldım her zamanki gibi. Gözüm adama kaydığında kafamda bir hikaye canlandı. Adamın ilham verici hiçbir şeyi yoktu elbet. Sadece dediğim gibi olabilecekleri kurguladım kafamda. Adam telefonda tatile gideceğini söylemişti, duydum.

Hemen kağıt kalem çıkardım, yazmaya başladım adamla olası diyaloğumuzun başlangıcını. Adamın gözünün içine hiç bakmadım, o da bana doğru hiç bakmadı eminim bundan. Sadece o an biliyordum ki bu adam çıkacağı tatilden bana bahsedecek, yüzde yüz emindim. Yazmaya koyuldum. Duraksadım, adamın konuya nasıl gireceğini bilmiyordum çünkü. Kendimi zorladım birkaç cümle daha ekledim giriş kısmına. Tam o sırada adamın konuşmaya nasıl başlayacağını gördüm.

Evet, birden konuşmaya başladı. Bana dolma kalem almamı önerdi, daha güzel duruyormuş kağıtta mürekkep. Ben de "çok gıcırdıyor" dedim. Oysa çok soğuk biriyimdir, imkanı yok konuşmam tanımadığım insanlarla böyle ortamlarda, sırıtırım gıcık gıcık ve dönerim. Çıkıverdi öyle. Adam masasından konuşmaya devam etti, neler dediği önemsiz şimdi. Sadece istemeden bu diyaloğun bir parçası olduğumu hissettim. Kafamdaki bir şey daha gerçek olmuştu, ve ben bu olsun diye hiç zorlamamıştım durumu. Adam "buyrun bir şarap ikram edeyim" dedi. "Yok, kalkıcam şimdi" dedim. Adam okulundan, işinden, yaşadığı zorluklardan bahsetti. Ben de kimseye anlatmayı sevmediğim saçma hayatımdan bahsediyor buldum kendimi. Bu kesinlikle adamdan etkilendim demek değil. Kafam bambaşkalarında zaten o anda. Ama adamın bana tatilinden bahsetmesini bekliyordum sadece. Çünkü kafamda o diyaloğu görmüştüm ve o olmalıydı işte, bahsetmeden gidemezdim; çünkü görmüştüm ve duymuştum.

İkinciye beni masasına çağırdığında asla yapmayacağım bir şeyi yaptım, hatta beni tanıyan garson abi de şaşkın şaşkın baktı. "Şarap içmicem ama beş dakika oturabilirim" dedim ve oturdum. Kitaplarımı inceledi, derneklerinden bahsetti, işinde başından geçen birkaç garip olayı anlattı, sadece sırıttım ve konunun tatile gelmesini bekledim. Onu çağrıştıracak hiçbir şey de söylemedim sebep olmamak için. Benim etkim olmadan onu bana söyleyeceği anı bekledim.

Ve çat! Adam "Çok bunaldım artık, taşraya yerleşmek istiyorum. Zaten önümüzdeki hafta kısa bi tatil yapıcam ama geri dönmemecesine gitmek istiyorum işte" deyiverdi. Bir oh çektim. "Ne şanslısınız, istediğiniz an kaçabiliyorsunuz en azından" dedim. Artık orda kalmak için hiçbir sebebim yoktu. İnanılmaz mutluydum, adam kafamda yarım saat önce kurduğum cümleyi kelimesi kelimesine bana söylemişti. Aptal aptal sırıttım, adamın kartını aldım-sanırım diksiyon kursu alıcam adamdan, o yüzden- ve toparlanıp çıktım.

Bunlar artık tahminden ileri gidiyor. Tanıdığım insanların tepki veya sözlerini tahmin edebilirim evet; ama bu kadarı bana fazla geldi. Ve gariptir ki çok sevindirdi. Sırıta sırıta gittim kırmızı bulutuma, öptüm ve evime döndüm. Dün için fazlaydı bile. :)

0 Yorum:

Related Posts with Thumbnails