Pages

6 Mart 2009 Cuma

Dün Bugün Yarın

Saat 4:14! Evet tam da dünün bugünün ve yarının ortasında olduğum bir andayım. Sabah 8:45 dersine yetişmek istiyorsam artık başımı yastığa koymamalıyım. Ne dünün anları ne bugünün anları çıktı kafamdan hala, yarında olmama rağmen artık. Yarındayım, unutabilmenin yarını belki de bu. İnsan bulunduğu güne yarın der mi yoksa? İşte ancak bu durumda... :)
Dün güzel bir gün geçirdim 12'yi günün bitişi sayarsak. Arkadaşlarımla, farklı insanlarla olmayı seviyorum, yalnızlığımı sevdiğimden daha az olsa da. :) Kadın konulu bir paneldeydik İstanbul Modern'de. İsimlerini bu saatte hatırlamam mümkün değil ama sinema ve felsefe alanından kadın cinsine yaklaşan iki konuşmacıyı beğendim. Bu ayrımın tarihsel sürecini ve de sinemadaki örneklerini ikisi çok güzel anlattılar. Diğer ikisinin sözlerini ise boş feminist zırvaları olarak görüyorum. Sözde cinsiyetçiliğe karşı konuşuyorlar ama yapılan tek şey erkek cinsinin alt edilmesi onlar iiçin. Kadının birey olarak kendini göstermesi erkek cinsinin üzerinde bir konumlandırılma gerekiyormuşçasına konuşmalardı. Hele ki başkonuşmacı sıfatındaki kadın henüz cümlelerini kafasında oturtmadan gelmiş, sürekli takılıyor, kağıtların arasında kayboluyor, aradıklarını kesinlikle bulamıyor, ve sürekli "bi şekilde" diyerek beni konuşmasından soğuttu.
Panelden sonraysa film gösterimleri vardı. İlk filme kaldık Erdinç, Şoreş ve ben. Zaten diğerine kalsaydım günlerdir uyumadığım için güzelim film heba olacaktı. Fraulein, zaten bir ağacın dallarının kesilmesiyle başlıyor; buradan da anlıyoruz ki bu bir kadın filmi, tüm erkeklik unsurları-evet dallar da dahil- kesilip gitmeli öncelikle. Bence yanlış, hümanist olduğumdan belki de. Kendime en yazık -ist onu bulduğumdan belki de. O dalları kesmeden, erkekliği ortadan kaldırmadan kadınlığı güçlü kılmak varken neden üstünlüğünü kabul ettiğimizi gösterelim ki herhangi bir cinsiyetin? Penisi neden farklılık, fazlalık, güç göstergesi olarak görelim ki? Filmin başını işte bu yüzden sevmedim, gereksiz konuyla alakasız bir kıyım olmuş. Film genel olarak hoşuma gitti ama. İki ana kadın karakterin düşledikleri hayatları nasıl elde ettiklerini gördük. Kimisine çok zor geliyor engelleri aşıp anları zevke dönüştürmek, kimiyse bunu yaşam felsefesi haline getirmiş, ölümü pahasına yaşayacağı anları mutlu anlara dönüştürmeye çabalıyor hiç kasmadan. İki karakterin de beğendiğim ve beğenmediğim tarafları var elbet kendi ahlak çerçevemde. Ancak ikisini de yargılayacak kadar ne gelenekselim ne de "modern".
Neyse ben dünümden bahsediyordum, daldım dünümdeki filme. :) Feminist değilim işte, o anlaşıldığı şekilde olmaya da hiç niyetim yok.
Dün o şekilde güzel devam etti, güzel de bitti. Zaten hep dünler güzeldir yaşarken, yani bugünken; eğer ardından kötü bir şey gelecekse hep ertesi gün bilirsin bunu. Ben de bugün dediğim aslında dün olan günde bildim kötü tarafını. Kötülük yok aslında, ben iyi biriyim. Bazen sana yapılmasını istemediğin, seni çok sinirlendirebilecek şeyler yapıyorsun işte. Hafife almak değil asla, değerini bilmemek de değil, suçluluk duygusu hiç değil. O an ne istiyorsam onu yaparım, istemiyorsam da yapmam. Kimse şimdiye dek hesabını sormadı, zaten sormamalı da.
Bana bir kadına nasıl davranması gerektiğini bilmeyen biri çıkıp zaten hesap soramaz. "Neden?"leri benim için boştur, özürleri olmalıdır bedeni metalaştırdıkları için. Seks asla bedenle ilgili değildir. Birbirinin içini okşamayan insanlar sadece vücutlarını çarpıştırırlar, asla yapmayacağım bunu. Bu kadar iyimser yaklaşamam asla! Bir insan olarak değerim yokmuş gibi hissettiremem kesinlikle. "Dur" diyebilmesini bilirim, içimde akıp giden milyonlarca dürtüye ben de karşı koyabilirim. Pişmanlığı o zaman duymam, ya da dur dediğim için suçluluğu, ya da evet ertesi gün o anlar geçmemiş gibi davrandığımda karşıdan aldığım bakışları ancak öyle normal bakışlarla karşılayıp soru işaretleri gönderebilirim. Bunu sevmiyorum, yapmaya zorlanıyorum. Bu muameleyi hak edenlere rastlıyorum. Umrumda değil. Tek istediğim huzurlu olabilmek; her şekilde bunu kendime sağlayabiliyorum işte. Bunu yazmak anlatmak günah çıkarmak gibi algılanmasın, günah? :) Yok sadece ufak bir kanıt. Huzuru bir başına bulabildiğine, bedeninin göreceği saygıyı ruhuna kendin sağlayabileceğine fazlasıyla. Olmaz canım; bende olmayanı gördüğün yanılgısına dayanamam.
Nerden nereye geldim ya. Neyse hepsini geçtim o zaman. Bütün gün yazı toparlayıp düzenlemekle uğraştım. Hala bilgisayar başındayım öğlen 2'den beri. Boynum sırtım tutuldu. Bir de sabahın köründe derse giricem, ne anlamyı beklediğimi bile bilmiyorum. Hadi ilk ders not tutulacak cinsten değil de sonrasında postmodern roman var. O kadar okudum 1984'ü mutlaka adam gibi dinleyip not tutmalıyım.
İyice günlüğe çevirdim bunu da. Sıkıldım kendimden. Hava aydınlanıyor, ay hala orada, dışarda bitmeyecek gibi bir ıslaklık. Güneşi de aydınlığı da ıslaklığı da seviyorum. İyi ki hayattayım!

0 Yorum:

Related Posts with Thumbnails