Pages

16 Mart 2009 Pazartesi

15 Temmuz 2008 Pazar 21:57:26

Yaratma süreci dipteyken mi başlar sadece? Üretmek sadece kötüyken mi gerçekleşir? Ya da iyi hissetmemek bir şeyler yaratmak için kullanılmalı mıdır? Benim hepsine cevabım hayır! Çok büyük yazarlar şairler de hep dayatmışlar bunu bize ama bu işler böyle yürüyecekse ben yokum.
Büyük yazar olabilmek için çok sıkıntılı bir hayat yaşamalısın, moralin sıfıra inmeden yazılarından etkileyici ve güzel olmasını beklememelisin, okuyucu kesinlikle bilmeli ki sen fena bir durumdayken çıkarmışsın tüm yazdıklarını beyninden... Uzayıp giden gereksiz nedenler iyi olmak adına.
İyi olmak zaten göreceli; Victor Hugo’yu, Dostoyevski’yi, Oscar Wilde’ı ve nice nice büyük sayılan yazarları beğenmeyen binlerce insan varken dünyada, bu kime göre iyi olmaktan bahsettiğimize bağlı bir kavram olmaktan öte gitmiyor. Ölüm, aşk acısı, millet meseleleri, şiddet, aile problemleri, insana kendini kötü hissettirecek tüm olaylar insanı yaratıcılığa nasıl itebilir ki? Aslında sorum bu değil. Sevmek, yaşadığını bilmek, aldığımız her nefes, güzel şarkılar, dans etmek, gözlerde gördüğümüz parıltılar, birilerini mutlu edebilmek, gülmek ve de güldürebilmek, uykunu alıp uyandığın sabahlar ya da akşamlar, bu uzayan güzel liste nasıl olur da yaratıcılığını kamçılamaz insanın? Kim, bizi neden “kötü olunca iyi şeyler çıkarırsın ortaya”ya uydurmaya çalışmış, beynimizi bununla yıkayıp bizi melankolikliğe sürüklemiş ki? Her şeyin ilk sebebini merak ettiğim gibi bugün de bunu sorguladım.
Kötü hissetmek için sebeplerim var evet; bunu yaratma sürecim için bir başlangıç noktası olarak da kullanabilirim; ama bunu hatırlatmak neden? Neden bu sebeplerim olduğunu kendime hatırlatıp iyi halimden vazgeçeyim ki? İyiyken ben daha bir ben olup daha bir “benden” yaratamaz mıyım? Kötü olmak tamamen dış etkenlerden değil mi zaten iyi olmanın tam aksine? İyi hissetme sebeplerimiz dışarıdan ya da içimizden olabiliyor; fakat kötü olmamızın tek sebebi dış etkenler. Neden içimizden gelen yoğun, iyi duygularla tamamen bize ait eserler koymak varken; sebebimizi, etkileşimlerimizi bizi kötü hissettiren dış etkenlerden bulalım, onları kullanalım?
Peki bunu yazarkenki hislerim neler diye on dakikadır düşünüyorum. Sanırım sinirliyim şu an. Sinir kötü bir his mi peki? İşte göreceli kavramlardan biri daha. Çoğu zaman sinirli olmak hoşuma gidiyor; dudağımın kenarını yiyorum, şakaklarımdaki küçük damarlar atmaya başlıyor, göğüs kafesim fazladan birkaç kez daha şişiyor, alnımdaki ter perçemlerimi hafiften ıslatıyor, sürekli bir taraflarımı kaşımaya çalışıyorum... Peki kötü mü bütün bunlar? Kesinlikle değil. Sinirli haller en sevdiğim, belki en heyecanlandığım hallerden. Peki şu an ne yapıyorum sinirliyken? Yazıyorum... İsterse dünyanın en kötü yazısı olsun, sonuçta yazıyorum ve burada buna son noktayı koyduğumda, bu “sinirli” ve “mutlu” halimle bile boş bir sayfayı doldurmuş ve yaratmış olarak tatmine ulaşıyorum; noktayı koyuyorum.

0 Yorum:

Related Posts with Thumbnails